19 Kasım 2011 Cumartesi

Bu Gece...

Bu gecede diğerlerinden farklı değil. Yani hem yazılası anlatılası çokça şey var hem de hiçbir şey...Ben yine yalın halimi içimde biriktirdiklerimle yaşıyorum...
Kırgınığım korkularım umutlarım hayat kırıklıklarım hepimiz buradayız. hepimiz incildik, en kötü yanlarımız bile acı çekiyor birlikte...
Sesimle soluğum birbirine karıştı yine, hıçkırık nasıl bir ses?

Neden bir piç olduğumu düşünüyorum, neden bu kadar kimsesiz hissettiğimi...İçimde bir yerlerde öyle canı yanıyor ki bir kız çocuğunun, ne onu bulabiliyorum ne derdinin ne olduğunu anlayabiliyorum.

içimde bir yerlerde öyle bir yangın var ki, ne engelleyebiliyorum bitirişini ne de engellemek istiyorum...

Beni kör bir ebe mi doğurmuş ondan mı görünmezlik diyorum.Biliyorum ki artık kazanan hep kazanır, o kazanarak doğmuştur da zaten diğerlerinde ki bir avuç umut da bitmek bilmez işte.

Sormanın anlamı olmadığını bile bile sorular soruyorum.Başlayıp başlayıp biten günler, her defasında bu sefer daha güçlüyüm deyip aynı yola en başından bir deparla başlamalar ve tekrar aymı yöne en başa en dibe bu sefer daha sert daha hızlı çakılmalar.... bumerang misali acılar...

Oysa kimseye ait olanım ben. Özgürlüğünü kendi bileklerine doğuşunda prangalatmış biriyim. nefes almaya bağımlı bir yaşamkesim, sonumun olduğunu bile bile....hem gitmek fazla kadınsı oldu artık. omzuna özlemlerini de alıp gitmek bir kadına yaraşır oldu. oysa cinsiyetsizim ben. ne gidebilen ne de kalabilenim.

gitmek ve kalmak arasında sıkışıp kalanların arafta yaşayanlardanım. bu yüzden anlamsız kalıyor her hareket. şimdiki zaman nerede bulamıyorum.

her yola daha iyisi olsun diye çıkanlardanım belki de ya iyiye olan inancım biteli çok olmuş...

herkes gibi olmak gerek aslında çokça üzerinde durmadan sana biçilmiş 50 yıllık vakti belki uyuyarak ve yaşadıklarını duyumsamayarak tüketek gerek...

içimi hönkürüyorum yine benim sesim sokaktan geçen arabaların frenleri kadar gür değil...

14 Ekim 2011 Cuma

GİTMEK....


gitmek yenilmek değildir, gitmek kazanmakta... gitmek gitmektir sadece hepsi bu....

Cem Adrian tesadüfen çalmaya başladı nereye gidiyorsun diye? aklıma düştü hemen "tesadüfler ki tesadüfi değildir..."

şimdi gitme vakti...
bahanesiz,sessizce, yazıyla gitme vaktidir...
heybene doldurduğun bir dolu kalp kırığı ile asfaltların yapıştırmasını bekleme vaktidir....
şimdi vakitlerden can yanığı, gözyaşı ve hüzündür...
oysa babam olsa kucağına yatar saçımı okşamasını isterdim, "üzülme can" derdi belki bana "üzülme geçmeyecek ama alışacaksın.."
herkesin çocukluğunda kaçmak istediği bir anısı vardır böyle zamanlar için heybesinde sakladığı.. benim heybemde çocukluğuma dair hayaller var sadece, hiçbiri gerçekleşmemiş, belkilerle dolu...yollarda, yağmur var...
bir kaçış anı arar bazen insan, dünya bir saatliğine dursa dönmese de nefes alsam diye kaldırır başını gökyüzüne. gökyüzünden yağmur olup yağar gözyaşları içine derinine doğru. saklamak ihtiyacı duyar bazen insan en kıymetli hazinesiymiş gibi boğazında düğümlenip gözünün kenarında biriken yaşı gözlerini kırpmadan bekler öylece. sanki bir kırpsa gözünü çıplak kalacak, sanki bir kırpsa gözünü gökyüzü boşalacak. sanki bir ihtiyacı varki gözünü kırpmaya sorma gitsin....
bu yüzdendir gözü kapalı çıkılır en çılgın yollara, bu yüzdendir bir katilin gözünü kırpmadan katledişi, bu yüzdendir bir kalbin göz kırpmadan kırılışı...

oysa herkes annesinin biricik evladıdır, oysa sokakta arkandan koşma düşersin diye bağarmıştı annen, aman dikkat et başına bişey gelmesin demiştir mutlaka, çoğu kez kızmışsındır da büyüdükçe anlarsın...
sevdaya koşma düşersin, başına bişey gelmesin ki kalbinle hareket etme kırarlar...

oysa babam olsa şimdi, tekrar yatsam kucağına, küçülsem sığsam avuçlarına, aynı şefkatle öpse beni koklasa,dünya dursa bir saatliğine, güven dolu sıcacık bir yer bulsam kendime nefes alsam...

oysa babam olsa şimdi, tekrar tekrar yatsam kucağına bana yağmur hikayeleri anlatsa, uyusam kucağında ben büyüsem... uyumadan baba kucağında büyüyemiyor kız çocukları...

heybeme bakıyorum hep, yola çıkmak için pek çok şey eksik, yollar çıkıyor karşıma bu kez dur diyor dön geri heybene al çocukluğunu öyle gel.. dönüp bakıyorum, bir pencere sanki gelecekmiş gibi çocukluğumun mutlu anları,,,gelmiyor...

ben bekliyorum, yollar bekliyor...
oysa şimdi yollara çıkma vaktiydi, yol olma vakti, yol alma vakti...

7 Ekim 2011 Cuma

RENKLENDİRİN


Hep turuncu yazdım cümle başlıklarımı, herbiri önemli herbiri değerli benim için.
İlkokulda kırmızı kalemle yazmayı hiç sevmedim ben,turuncu kalemlerim olsa derdim turuncu yazsak ya öretmenim ne olur?

Daha o zamanlardan bir dayatmayla getirildik bu yaşlarımıza,"şimdi herkes kırmızı kalemlerini eline alsın büyük harfle..." Neden kırmızı? neden mavi veya mor veya turuncu değil? neden herkes aynı renkte yazmak, aynı biçimde giyinmek zorunda? bir toplum kuralı - kurulu olduğundan mı? peki ya aynı toplum yaratıcılığın geliştirilmesi için bir şey yapmayacak mı?

yapacak elbet, biz çok büyüyünce, işe gitmemiz gerektiğinde başlayacaklar sormaya :"seni neden işe alalım, seni diğerlerinden ayıran ne?" beni diğerlerinden bi bok ayırmıyo sayenizde, çünkü hepimiz kırmızı kalemle yazdık başlıkları.

bu cevabın karşısında size anarşist bu diye bir etiket yapıştırıp kapıyı işaret etmeleri kadar normal bir şey yok maalesef...

Oysa gökkuşağında kaç renk var?

15 Ağustos 2011 Pazartesi

UZAKTAN AŞK

Yeni evimdeki kaçıncı gecem bu bilmiyorum. Yastığımın altında hala anahtarım. Her gece seni rüyama getiren bilinçaltıma şükürler olsun. Sabahları uyanmanın zorlaşmasına sebep oluyorsun, biraz daha sarılı kalmak istiyorum sana, en azından rüyalarda yasak değil yaşamak...

Kokun, ahh nasıl bir şeydir o. Peki ya gözlerin bu kadar içime derinime bakarken daha ne kadar ayrı kalacak ellerimiz? Uzun zamandır yazıyorum sana, senin için yazıyorum ya hiçbir zaman okumayacağını bile bile olsunlarla yazıyorum yine de, senin için anlamı olmadığını bile bile yazıyorum.

Birkaç dakika hayal ediyorum seninle, sadece senin içinde yer aldığın birkaç an istiyorum... Oysa öyle uzaksın ki bana. Seni sevmek sadece can alıcı..Sen ile beni aynı cümle içinde bile kullanamıyorum...

Nereye baksam sen oluyor, bütün gözler senin gözlerini hatırlatıyor. Bir filmi aynı sahnede farklı koltuklarda izliyoruz. Senin güldüğün yerde ben düşünüyorum, benim kahkahalarım sana anlamsız. Hep bir bahanem var uygunsuzluğumuza....

Eşit olmanın yanlış olduğunu düşündüren adam, aynı çizgide asla yürüyemeceğim ideoloisi eksik adam. Hem zaten bende astigmat var düz çizgi çizemiyorum ki...Ne olmuş ? Belki ben çıkarım yoldan, belki sen yoluma girersin diye umut ediyorum, belki de yeni bir yol çizeriz kendimize önemsemeden düzgünlüğünü...Ya da yolları sileriz büsbütün...

Bana ait ne varsa sana uzak hepsi kaybolacak birgün, bütün uzaklar yakın olacak , yakınlık utanacak ellerin ellerime değdiğinde...


Kalbim sıkışıyor...

İmkansızlığın ne anlama geldiğiniz sorsalardı seni tanımadan önce yok öyle bir şey dünyada derdim. Oysa şimdi imkansız kelimesinin ne kadar dünyevi olduğunu biliyorum.

AŞK, şimdi hiç yola çıkmamış birini bir tren garında beklemek gibi...

AŞK, şimdi birgünü 47 saat yaşamak gibi....

AŞK, şimdi kimliğinden kaçmak, kendine sığınmak, kendinden kaçmak gibi...

Nereye gidersem gideyim sana gidiyorum, nereye kaçarsan kaç bana kaçacaksın...

Oysa her şey biter, ilk kez ve son kez SENİ SEVİYORUM...

11 Ağustos 2011 Perşembe

ULAŞ'A

Bu senin için;


Don Kişot (Don Quijote) dünyayı kötülüklerden temizleme hevesiyle yollara düşen yaşlı bir adamdır. Fakat ikinci gün fena bir dayak yemiş olarak evine geri döner. Yaşı yetmişi geçmiş olan kahramanımız bütün hayatını şövalyelerin kahramanlıklarını anlatan kitaplar okuyarak geçirmiştir ve ilk hatasında vazgeçecek değildir, çünkü okuduğu hiçbir kitapta şövalyeler bu kadar çabuk pes etmezler.Don Kişot okuduğu tüm kitaplardan başka bir şey daha öğrenmiştir. Şövalyelerin hepsinin bir yaveri vardır. Yanına bir yaver alması gerektiğine karar vererek komşusu Sanço Panza'yı onunla birlikte gelmesi için ikna eder. Şövalyelikten kazanacağı krallığından ona bir ada verecektir. Sanço Panza canından çok sevdiği eşeğinden ve saflığından başka hiçbir şeyi olmayan bir köylüdür. Adayı kazanabilmek için Don Kişot'un tüm hayal perestliklerine göz yumar. Don Kişot'a hiçbir zaman gerçeği söylemez, çünkü bu durum hep ters etki yaratmakta ve efendisinden sopayı yemektedir. O yüzden Don Kişot'u yalanlarla avutur. Artık yeldeğirmenleri kötülük saçan dev olmuşlardır, küçük hanlar efsanevi kontların şatolarına dönüşmüştür. Sanço Panza, insanda sabitleşmiş bir fikire, karşı çıkacak kadar saf değildir.Sadece Sanço Panza değil; sabitleşmiş fikirlere karşı çıkmaya kimse niyetli değildir. Herkes Don Kişot'un kafayı oynatmış bir ihtiyar olduğunu görünce, "deliyle uğraşmaya gelmez" deyip Don Kişot'un istediklerini yapmaktadırlar. Birazda can sıkıntısından olsa gerek karşılarına çıkan herkes, Don Kişot'un inanarak oynadığı bu oyunu bozmaz, aksine ellerinden gelen yardımı esirgemezler. Zaten Don Kişot'un gerçeği görmeye niyeti yoktur. Gerçekle yüzleştiği anlarda bile Don Kişot kendi hayal dünyasından açıklamalar bulmaktadır. Ya kendisi büyülenmiştir, ya diğerleri...

Don Kiişot benim en sevdiğim romandır... İçinde idealleri olan bir adamın nasılda dünyayı kendi kurallarına göre yönettiği anlatılır bence... ve yol arkadaşı yani uçurumdan düşecekken elinden tutan adam, o da Don kişot'un kurallarına bağlıdır.

Bakıldığında oldukça temiz bir hikayeymiş gibi. Oysa Don kişot'a kimsenin hatta yanındaki yaverinin bile gerçeği söylemediği acınası bir insanlık dramı taşır içinde..

Sevgili Ulaş,

Sana bu hikayeyi (belkide çoktan okuduğun bu kitabı) tekrar anlatmak isteme sebebim şu, İsterim ki sen de yanımdaki kahraman olmayı seçtiysen eğer birgün bana yel değirmenlerinin sadece yel değirmenleri olduğunu anlat... Çünkü etrafımdaki herkes bu oyunu benim kurallarıma göre oynuyor, bu kimi zaman onları heyecanlandırdığı için kimi zaman eğlence olsun diye böyle. sen sakın sanço panza olma...

Sevgiyle Kal..

10 Ağustos 2011 Çarşamba

2'miz

ATAOL BEHRAMOĞLU'nun şiiriydi.. tekrar tekrar şiire döndürdü beni son günler..

Eskiden teee ortaokuldayken biz şiir sevdamız vardı. Din derslerinde şiir okuturdu bize en sevdiğimiz hocamız, bize şiiri sevdirdiği için bir kez daha minnetarım kendisine...

Nasıl diyordu şiirde ,en çok da adımın geçtiği paragrafını seviyorum..

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Oysa eskiden 2'nin anlamı vardı, 2 gönül bir olunca samanlık seyran olurdu, bir elin nesi var 2 elin sesi vardı, sen ve ben yanyana gelince bir elmanın 2 yarısı olurdu, insan sevgiğine 2.yarım derdi, aşklar hiç bitmez aşka olan inanç yaşlılıkta 2. bahar olurdu, en güzel dilekler 2'miz için dilenirdi. 2 eskiden güzeldi ama o da parçalandı anlamını yitirdi...

Şimdi bana içimde 2'yi yaşatan biri var, yanına varamayacağım, varsam da dokunamayacağım, beni sevgisiyle uzaktan besleyen biri...

2 baş harf yanyana durmaları bile yasak...

9 Ağustos 2011 Salı

Bağlantı Molası

Yok bu internetle alakalı bir konu değil. Sadece uzunca bir zamandır içime bağlanma problemi yaşıyorum.

Seninle nasıl dertleşesim var neler oldu neler bir bilsen. Yo yok hiçbiri bir felaketle sonuçlanmadı, hepsinden ders alındı, öğrenildi, yaşadıklarım affedildi ve kenara bırakıldı.

Ama sana anlatmak istediğim çok özel biri var. Bunca kargaşanın, kaosun ortasında parlayan, beni parıldatan biri... Benim için imkansız biri ama imkansızlığıyla kabul görülüp sevilen biri... Şimdi adından başlayıp yedi ceddine kadar yazmak istiyorum onu ya dediğim gibi imkansız biri...

Birini sevmek duygusunu yeniden damarlarımda hissettiren biri, hem de tek başıma.

İnsan birini bu kadar özler mi yanındayken bile, özler dokunamadığı için, dokunması yasak olduğu için özler.Bakışlar kaçamak olduğu için özler, gözlerine bir saniye bakabilmek için anı kollamak ne zordur bir bilsen. Kimsecikler görmeden bir saniye bakabilsem gözlerine diye nöbet tutmaya başlarsın günün orta yerinde. O bir saniyelik zaman gelir, artık dünya bir saniyeliğine de olsa bizimdir. Bizden başka kimse yoktur, yasak yoktur, gizlenmek yoktur, sadece gözleri vardır o dünyanın içinde turuncuma katılır....

sonra biri bozar o asırlık saniyeyi, hiç umursamadan bozar, hiç düşünmeden, onun için dünyanın en önemsiz bozgunudur bu,bizim içinse bir dahaki saniye için nöbet vaktidir.

İkimizinde bildiği, konuşamadığı bir durum bu. O konuşamaz çünkü ben onun için imkansızım, ben konuşamam çünkü o benim için imkansız...Bunca imkansızlığın ortasında biz kendimize saniyelik imkanlar yaratmaya çabalarız.

Sonrası... sonrası büyük bir pişmanlık, geç kalınmışlık, erken varılmışlık, tamamlanılmamışlık, haksızlık...bütün lık lar...

Oysa ellerim ellerine değmek için çırpınırken o umulmadık bir anda elimi tutmanın ve bunu insanların gözüne sokmanın bir zararlı yanını görmüyor. Bunu o kadar iyi başarıyor ki ellerim hep elleri için hazır bekliyor. Bir bahane bulsa diyorum hala özlemedi mi elleri ellerimi?

Ama bunlar tüm bunlar benim içimde, onun içinde mühürlü.. Konuşulmayan sadece yaşanan ve hissedilen, asla adı konmayan konmayacak olan duygular...

Ben seni sevdim, öyle ansız bir anda geldin ki, anlarımın tümü oldun, öyle öksüz bir zaman da geldin ki ben seni sevmek zorunda kaldım, öyle yorgun bir zamanda su verdin ki yüreğime beni öyle bir dinlendirdin ki senden kalkıp yola devam etmek istemiyorum.

Kollarında olmanın nasıl bir duygu olduğunu düşlerken ben, biliyorum ki bir kez sarılsam sana bir daha bırakamam seni, bu yüzden uzaktan aşk bizimkisi...

Yazmaya başladım ya bugün bu bir iç hönkürmedir, devamı elbet gelir, daha güzel gelir, çokça gelir...

26 Mart 2011 Cumartesi

AŞK'a Dair

Uzuuunca bir zamandır yazamıyorum. Not kağıtları, kollarım hep bir dışavurma isteği... son dönemde yazıklarım ise hep birilerine öfke dolu...Oysa bugün unuttuğum bir kavram için yazmak istiyorum : Aşk için.

İnsan ömrü yalnızca iki kere aşka izin veriyormuş. Kalp aşık olunca fizyolojik ve biyolojik ve kimyasal olarak değiştiğinden bu değişimi yalnızca bir ömürde 2 kez yaşayabiliyormuş.

Ve iyi haber benim bir aşk hakkım daha var :)

Şimdilerde başka bir hayalin peşindeyim. Evrenden o kadar kuvvetli bir şekilde istiyorum ki bunu adeta beynim, hayallerim bunun için ibadet halindeler.

Bir ev istiyorum. Benim kendime ait bir evim olmadı. Bir oda istiyorum. Benim kendime ait bir odamda olmadı. Bir yatak istiyorum. Benim kendime ait bir yatağım olmadı...

Aşktan daha güçlü bir duyguymuş aile sevgisi anladım. Kardeşlerim, canlarımmm. İnsan bu kadar özler mi? özlüyorum işte. Günün her saati aklımdalar. Kendimi onlar için güzel anlar hayal ederken yakalıyorum her seferinde.Onların mutluluğu karanlık yanlarımı aydınlatıyor adeta.

İyi biri değilim ben. Yapılanları içimde biriktirip, acısını çıkartmak, intikam almak için yanıp tutuşuyorum. Samimiyetle insanların zayıf yanlarını yakalyıp birgün bir yanlışları olursa oralardan vuruyorum. Bu beni kötü biri yapıyor veya savunma biçimim bu dünyanın iyi diye nitelendirilen insanlarına ağır kaçıyor.

Oysa kardeşlerim bana bakıp gülümseyince ben herkesi affediyorum. Onlar gülümseyince mutlu olunca dünya ne kadar da güzel bir yer haline geliyor.Onların masumiyeti bütün kötü düşünceleri kovuyor. Bütün hesapları ahirete bıraktırıyor...

Şimdi başlıkta AŞK demiştim ya. Benim için AŞK "Ablaaa isteriiiiim" diye şımaran kardeşlerimden ibaret.

AŞK : Ablasının Şımarık Kardeşleri...

12 Mart 2011 Cumartesi

Palyançoooo

bir perdenin ardındayım şimdilerde...
herkesin gülümseyerek baktığı kişiyim ben..
bütün insanlar gibi boyalı yüzüm, birazım kara birazım ak içim gibi aynı...
çok canım yandığından çok can yaktım ben de...
bunların hepsi insana özgü davranışlar ya bir turuncudur tutturmuşum...
bir tek o benzemiyor insana, onun harici hep yalan hep dolan....
bir kız kulesi resmi var elimde içine turuncu saklanmış...
bulabildim mi, hayır karası çok kara vahşeti ağır, cildi bozuk, üstü örtülü...
hırsı çok egosu çok, derdi çok, kendi yok...
bir varmış bir yokmuş...
gökten üç elma düşmüş hepsini ademoğlu yemiş, palyaçoya kalmamış...

Şimdi Ben...

Bağışlayın beni, evet ilk kez özür dilemenin yolunu arıyorum hayatta...

Bağışlayın beni...

Çünkü hepinizden uzaklaşmak ve uzakta durmak istiyorum.

Çünkü insanların yaptığı her şeyin bedeline katlanması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü gücün asla bir etken olmaması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü sevdiğimiz insanlar yapıca olsun, başkaları yapınca tüüü kaka demeyi kabullenemiyorum.

Çünkü ayırt etmeksizin, annem babam da dahil hata yapanlara katlanamıyorum...

Çünkü hata yaptığımda bana katlanılmasını istemiyorum.

Çünkü evet ben bunu yaptım sonucunu da göze aldım demenin yapılan davranışı yapmış olma gerçeğini değiştiriyormuş gibi davranmayı benimseyemiyorum.

Aklım ve mantığımın duygusalımı etkilemesinden yoruldum.

Sürüymüşüz gibi davranmaktan yoruldum.

Bir insanı sevmenin göstergesinin onu yedi yirmi dört aramaktan geçmediğini anlatmaya çalışmaktan yoruldum.

Uzakta durup arada bir belki aylar sonra birini görüp onu sevdiğimi hissetmenin kimseyi ilgilendirmediğini söylemekten yoruldum.

Yapacağım dediğim şeyleri kendimde onları yapacak gücü bulunca yapacağım ancak...

O zamana kadar eğer başıma kakacaksanız dinlemeyin beni.

Çünkü hani ne oldu der gibi diktiğiniz gözlerinizden yoruldum...

İçine dahil ettiğiniz olaylardan bunalıp isyan etmekten yoruldum, ama en çok sanki tüm bunlar benim suçummuş gibi davranmanızdan yoruldum.

Ve öğrendim...

Öğrendim ki hiçbir sır, sır olarak kalmıyor...

Öğrendim ki insanlar için kendilerinden daha önemli kimse yok, olması da mümkün değil.

Öğrendim ki huzuru aramanın bir anlamı yok, o canı isterse zaten geliyor.

Öğrendim ki kafama taktığım ufak tefek şeyler içime büyüyor ve ben abartan biri haline geliyorum.

Öğrendim ki her insanın olayları önem sıralaması farklı.

Öğrendim ki biri için değerli olmayı sen tercih edemiyorsun..

Öğrendim ki sonu baştan belli olayların içinde yer almak sadece vakit kaybı..

Öğrendim ki daha hiçbir şey öğrenmemişim hayatta...

Öğrendim ki acı çekmek kavramı sadece insanın beyniyle kendisi arasında, insan isterse unutabiliyor..

Öğrendim ki yeniden başlamak için illa kaçıp gitmek gerekmiyor.

Öğrendim ki insan yanlışlarıyla yüzleşip, evet ben böyle bir insanım ve bu halimden de memnunum dediği zaman hayat aslında yaşanmaya değer bir şekilde başlıyor...

Şimdi ben kimim sorusuna verebilecek birkaç cümlem var artık.

Şimdi kendimi anlatmak için kuracağım cümlelerin çokluğu değil içeriğinin doluluğu önem taşıyor...

Şimdi sadece gerçekten yanında olmak istediğim gerçekten sevdiğim insanlara gitme zamanı..

Şimdi kendimi kabullendim ve geçmişimi affettim..

Şimdi yeni bir evresine girdim hayatımın...

Şimdi yeniden başlamak için uygun bir gün...

8 Şubat 2011 Salı

Hırsızın Hiç Suçu Yok - KRAL ÇIPLAK

herkes haklıydı çünkü hepsi hırsızdı..
sen ulu orta kral çıplak dersen suçlu olursun, ne de olsa herkesin ardına saklandığı bir yalanı vardı...
herkes kandırmaya ve kandırılmaya layıktı, sevgiler ve sözler sahteydi ve hırsızın hiç suçu yoktu...
ben kimim ki..
ben bir yolcuyum hayatın içinden geçen, yalnız ve bir başınayım, en azından onurlu ve gururluyum...
içim rahat...
ama hayatımda ilk kez bir birini kıskandım...
kimse bana bu denli sahip çıkmadı...
kimse beni bu denli sevmedi...
olsun yollar açık olsun...
herkes hak ettiğini bulsun...
hepsi benden uzak olsun...
Çünkü ben nerede çıplak bir kral görsem haykıracağım :KRAL ÇIPLAK...

24 Ocak 2011 Pazartesi

ACISTAN

Bir yer var içimde kimseelere göstermediğim bir yer. Arada bir kapısını aralıyorum.. Çoğunlukla orada yaşıyorum, en ben halim orada diye. bir yer var içimde kapımı azıcık aralasam sağnak bir yağmur başlıyor dışında gezenlere.. bir yer var içimde çocukluğumda hapsedildiğim, cezaya bırakıldığım bir yer. karanlık renksiz, turuncusuz bir yer.. canımı yakan ama kurtulamadığım bir yer. bir yer var içimde sözlerimin yazmalarımın hiçbir anlam ifade etmediği bir yer. soğuktan yanıyor tenim içinde tarifsiz.. kulaklarımda çocuk seslerim. bir dizi cümle.. birilerine ait olan eşyalardan örülü bir hayat. kendime ait bir yatağım hiç olmadı benim... gözlerimi kapatıyorum etrafım acı. gözlerimi açıyorum etrafım acı. aynı can acısyla kan ter içinde uyanıyorum ter ter acı boşalıyor üzerimden..sesimi duyan var mı? yok herkes fazlasıyla meşgul. zaten birine duyarlı olmak lüks bu devirde.. birinin acısını dinlemek sıkıntı verici. sen anlatmaya başlamadan karşındaki hazırlıyor kendi hayatındaki acı dolu yanları. niyeti benim acım senin acını döver demek. dövsün peki. kaç kere dayak yedim hatırlamıyorum ki.. benden daha kötü durumda olanlar bütün sorumluluğunuz üzerimde. sizin yüzünüzden acı çektiğimi anlatamıyorum kimselere.. oysa içim öyle yanıyor, öyle kanıyor...
hergün beddua ettiğim adam,babam... bugünde yine acılar içinde can vermeni diledim. beni bıraktığın bu lanet dünya yüzünden seni asla affetmeyeceğim. hiçbirgününün iyi geçmesini istemiyorum. yediğim yemekten tad almıyorum, kokladığım çiçeklerin tümü solmuş, hiçbir anlamı yok yaşamanın. nefes alışverişi sadece.. sende benim gibi yaşa istiyorum. zevk alma hiçbir şeyden. eskiden gözyaşlarımın tadı vardı artık onlarda tatsız...
bir canavar yarattın sen...bir deli...bir akıl hastası yarattın...öfke doluyum, tahammülsüzüm, bağımlıyım... sayende hepsi. acılara dayanabilmek için, dayanabilmek adına... ellerim titriyor makyaj yaparken, aylardır kalem çekemiyorum gözüme... yemek yerken üzerime döküyorum. tadını alıyım diye her yemekten dolduruyorum tabağıma, ellerine sağlık çok güzel olmuş diyorum yapana,hiç tad almıyorum oysa. bu yüzden kilo alıyorum her geçen gün... sinir krizi geçiriyorum en ufak bir sorunda, ilaçlar da fayda etmiyor artık, başkasıda. şimdi söyle bana benden nasıl bir gelecek olur?nasıl bir anne olur benden?nasıl bir eş olur? benden bir manyak yarttın sen.. şimdi geçmişsin denizin karşısına tadını çıkarıyorsun yarattığın eserin....

Acıstanda yaşıyorum... Acı çok....

13 Ocak 2011 Perşembe

Ruhum Düşük Yapıyor

Zor günler... Hangi gün kolaydı ki sanki... Sıcak çayı içip boğazımı yakıp ardından soğuk suyu içip boğazımın şişmesi gibiydi her şey... tercih meselesiydi yani çay içmeyebilirdim veya yanan boğazımın acısına katlanabilirdim...Ne bu çelişik bir oyun mu?
Sığamıyorum hiçbir yere.. Şimdilerde Bursa güzeldir oysa bir gitsem veya Muğla...Konakta bir geziye bile razıyım o derece gidesim var bu şehirden. Sanki şehri terk edince acılarını da terk edebilirmiş gibi insan.. Sanki çayı içmeseydim olmazdı... Sahlep içsem de yanar mıydı boğazım bilinmez...
en çok Muğlayı özledim galiba. Günlerce evden dışarı çıkmadan film izlemeyi ve üzerine hareretli tartışmalar yapmayı...Kaç film olmuştu şehirden ayrılırken tam hatırlamıyorum ama filmelri aldığımız çocukta hala öğrenci kimliğimin kaydı var :)
özlüyorum. gözlerimi kapatıp haritadan bir şehir seçmeyi ve yeni güne orada başlamayı..özlüyorum yurdun soğuk koridorunda saatlerce şarkı söyleyip yan odadaki kızlarla kavgayı. özlüyorum gizli sokulmuş şarap şişelerini sırt çantama doldurup atacak çöp bulamamayı. kürtçe muhabbetleri anarşist düşünceleri ve uyuyakalmayı özlüyorum...
meydanda keşfettiğimiz birahaneyi özlüyorum. batak oynadığımız yerleri Asım'ın bana öğretme çabalarını benim kalın kafamın almayışını özlüyorum. Sebonun geyik muhabbetini özlüyorum. hayatımdan çıkardığım arkadaşlarımı özlüyorum. sınaa çalışmak için igrdiğimiz kütüphanede manikür yapmayı özlüyorum. hesap makinesi unutup heykele demet akalın şarkıları eşliğinde gitmeyi ve her olumsuzluğa rağmen arkadaşlarımı gülümsetmeyi özlüyorum...
şimdilerde gülümsemek için kendime kurduğum anlattığım masallar bile mutsuz sonla bitiyor. şimdilerde haksızlığın in gülümsemenin out olduğu dönemlerdeyim.
parayla insanları satın alan bir insanın acizliği bir tek beni güldürüyor. satılan insanlar için ise her gece bir mum yakıyorum.
şimdilerde gitmek bile bir yük omuzlarımda kaldırmaya korktuğum, garanti altına almaya çabalıyorum her şeyi gitmeden önce. bu beni prangalıyor olduğum yere. şimdilerde özgürlüğümü bir zamanlar korktuğum düşüncelere gebe bırakıyorum.

ruhum düşük yapıyor bugünlerde...