24 Mart 2010 Çarşamba

Islık

içim dolmuş yine yokluk ve boşlukla. kimi sevsem o boşluğun içine düüyor, kimi sevsem yok oluyor içimde. kişinin derdi kendiyle oysa, kendini sevmeyi bir becerebilse kendi yarattığı boşluğu dolduracak en azından. nereye varacak bu yolculuk yine düştüm ya ben yollara.içimin hangi şehri kim tarafından kuşatılmış bilmiyorum. bir yere giriyorum şehir darmadağınık nefret ele geçirmiş burayı diyorum korkuyorum. ıslık çalmaya başlıyorum içimin kimliksiz sokaklarında. ıslığımı takip ediyorum ve ıslığımdan kaçıyorum sonrasında.bir labirent buluyorum içimde. sonunun olduğuna inanıp dalıyorum içeri. ebe oluyorum birden. kovalamaya başlıyorum insanları labirentin içinde. kimseyi yakalayamıyorum, yoruluyorum sonra. dinlenmek için durduğumda kendime ger dönmek istediğimi fark ediyorum. dönüş yolunu bulmak için ıslığımı arıyorum, başka seslerin peşindekoşarken kendi ıslığımı kaybettiğimi fark ediyorum.
Labirentin içinde ebe olan ben labirentin kapağını kapatıyorum. Ebe vazgeçerse oyundan yeni ebe kim olacak?

HUZUR

o bir melek!
Onu tanımlayacak başka bir kelime yok henüz öğrendiğim. Annanem anlatır hep melekler gerçekmiş. Sağımızda ve solumuzda durup günahlarımızı ve sevaplarımızı yazarlarmış. O ise sadece bir melek. Sadece bir yerimde değil her yerinde ruhumun, aklımın ulaşabileceği her yer de o var. bir yere gitmek istese düşüncelerim önce onun içinden geçmesi gerek. günahımın ve sevabımın tamamı o. nasıl anlatılabilir ki güzelliğ? gözlerimin bundan sonraki hayatımda ondan daha güzel bir şey görebileceğine inanamıyorum. saçları öyle güzelki henüz böyle bir kelime icat edilmemiş. gözleri öyle güzelki güneş kıskamış olsa gerek onu kavruk teni yakmış yakışmış...Deniz kenarına gittim bugün. Babam duyarsa beni fena pataklayacak. Ama ben de 9 yıldır yaşıyorum, 9 yıl az bir zaman değil ki gerekirse alır karşıma konuşurum. Balıkçıların olduğu yere gittim, teknelerin arasından denize baktım. 2 balık suyun altından yabancı oldukları dünyayı görmeye çalışıyorlar, tıpkı bizim gökyüzüne bakışımıza benziyor. Bir kedi bir balıkçının -ki burada hangi balıkçı olduğunun herhangi bir önemi yok-ağından bir balığın- balığın önemi yok- düşmesini bekliyor. Oysa alık için önemli bu hikayenin sonu..Bu kadar kadere bağlı kedinin balığı yemesi ve bu kadar kadere bağlı balığın birgün daha dünyayı izleyebilmesi.Ben ise onun için okyanustaki binlerce balıktan herhangi biriydim sadece..o güneş gibi tek. ben onun için balıkçının ağına takılacağım biraz sonra, o ise benim düşmemi bekleyen kedi. Oysa ben de kedi olmak isterdim...
herkes uyudu, parmak uçlarıma basa basa çıkıyorum evden. Penceresinin karşısındaki ağaca tırmanıp onu izleyeceğim yine.böylece anlayacak benim kedi olmak istediğimi.her gece onu izlediğimi bilmiyor, saçlarını benim için taradığının farkında değil, benim için giyiyor en sevdiği pijamalarını.
ona doğru giderken yolda bir farenin yuvasına par topar girişini gördüm. Hımbıl bir kedinin fare yuvasının önünde öylece uzandığını ve farelerin birinin bu akşam midesine girmek için yanlış bir hamle yapmasını beklediğini gördüm. ne kadar birbirine bağlı kaderleri. fare ile balık..eğer kedi fareyi yiyemezse balıkçının ağından düşecek olan balığı yiycek ve zaten bu balık için fark etmeyecek..ama kedi balığı yerse fareyi yemeyebilir bu akşamlık.Hımbıl kedi her ne olursa olsun karnını doyuracak yani. Fare ile balık nefret ediyorlar mıdır birbirlerinden? aynı duayı mı ediyorlardır "onu yesin" diye?
düşünürke ağaca gelmiş oldum, düşünmek yolları kısaltıyor.tırmandım penceresinin hizasına beni gördü gülümsedi.ben ona kedi olduğumu söyledim o gülümsedi. dışarı çıktı o ben de ağaçtan indim. yürümeye başladık fare yuvasının önüne geldiğimizde kedinin ağzında farenin olduğunu gördüm. bir araba durdu önümüzde. içinden inen adam birimizi istediğini söyledi sadece. birbirimize baktık, kaçamazdık. arabaya atarken adam onu, o da dua etmiş midir beni alsın adam diye.
içimde bir rahatlama ile uyudum. Kedi olmuştum, kedi olduğumu ona söylediğim için huzurluydum....

23 Mart 2010 Salı

Küçüklük - Büyüklük Meselesi

Odamdan son kez çıkarken kalbini düşürmüştü kapıda. Hızla kaçması gerekiyordu hastalıklı rualimden. Kendini benden kurtarmka için kaçarken kalbini burada, bekaretimi kaybettiğim bu odada düşürdüğünü ne zaman fark edecekti kimbilir.Bu oda daha ne kadar kaybettirecekti? ALdım kalbini, boş olan göğüs kafesimin içine yerleştirdim. Kalbi de küçük geldi göğüs boşluğuma bedeninin her uzvu küçük kalırdı zaten bedenimin yanında. Onun küçüklüğü benim varlığımı okşuyordu. Aç ruhu bacak aramdan girip bütün vücudumu dolaşıyordu ve inleyişlerimle çıkıyordu ağzımdan bir solukta.
.küçük ruh odamda unuttuğu kalbi yüzünden ölümsüzlüğe mahkum olduğunu çok yaşlandığında anlamış ve mezarıma turuncu bir lale ile gelmişti. Hala diri ve genç gözüküyordu ya benim gözlerim onu hep ilk gördüğü günki haliyle gördü yıllarca..
Mezarımı elleriyle kazmaya başladı. O an fark ettim ki vücudunda büyük olan tek organı elleriydi.Deli gibi kazdı mezarımı. Çürümüş etlerimin ve kemiklerimin arasında çürümemiş kalbini aldı. Öylece baktı, şaşkındı, ona ait bir şeyi nasıl öldüğümde bile koruduğuma inanamadı. Elleriyle yırttı göğüs kafesini, içindeki kalbi çıkardı. Büyük gelmişti o kalp ona ezilip büzülmüştü içinde harap olmuş hırpalanmıştı ya ona ait olmadığı her halinden belliydi. Bana yerleştirdiği çıkardığı kalbi. Ne zaman almıştı ki kalbimi? Doğru ya değiş tokuş yapmak istemiştik o gece ben kalbimi vermiştim o vermek istememişti bencildi ölesiye. Oysa ben kalpsiz doğduğuma inandırmıştım kendimi o gittiğinde. Bedeni bedenimin üzerinde öylece soluksuz yatıyordu artık. Her sevişmenin ardından da böyle yatardı üzerimde ya o an merak ettim bu da zevk veriyor muydu ona...
Gözlerimi açtım. Gördüğüm rüyanın ne anlama geldiğini düşündüm. Annem olsa hemen yorumlardı. Susadım. Su içmek için kalkmak istedim. Üzerimde minik bir ağırlık. Yine üzerimde uyuyakalmıştı.
Gözlerimi açtım. Saat bir türlü ilerlemiyordu. Yatakta bir sağa bir sola dönmekten yorulmuştum. 8 saat olmuştu. ilk geceyi atlatırsam bütün geceler geçerdi ama ilk gece geçmiyordu.
Gözlerimi açtım. Gözlerimi açamıyordum. Gördüğüm sadece karanlıktı. Ben ölmüştüm, o ölmüştü....
Ölülüğümüze yazdım bu kez de, ölülüğümüze yumdum sıkıca açamadığım gözlerimi. Gece olmuştu, ölüler de rüya görürler mi?

Tatmin

Henüz sana geri dönmek için çok erkendi. Gidip gelmeler, vazgeçişler, başlangıç olmaya çabalayan zaman dilimleri... Bir hümmalı koşturmaca var kalbim ile beynim arasında.Ve ben çok yorgunum...Zamanın en acımasız tarafı zaman olması sanırım...Bugünü yaşamak için yeterli zaman yok zamanın içinde. Oysa sen bugün varsın.Sırlı bir aynanın öbür tarafına geçmiş gibisin. Neresinden bakarsan bak aslında payına hep öbür taraf düşecek senin. İzlendiğinden bi haber kendini izlemektesin. Gördüklerin seni şaşırtıyor olsa gerek. Baktığını sandığın kendi gözlerin değil, benimkiler. Sana kendini benden izleme zevkini yaşatıyorum. Hiçbir kadınla aşayacağın hiçbir tatmin bunun kadar zevk vermeyecek sana, bedenine ve ruhuna..Bu doyumsuz zevkin tadını çıkart. Aynı anda orgazm olacak düşüncelerin ve bedenin. ve sen bu zevin ortasında kendi gözlerine bakıyor olacaksın. Kendinle birleşmiş olmanın, kendine verdiğin zevkin tadını çıkartırken; kendinden utanacak, kendinden kaçacak ve tekrar kendine döneceksin. Ve sen kendini birgün affettiğinde, zaman artık bugünlerden ibaret olacak. Sadece senden, sadece benden, sadece bizden ibaret....
vakit şimdi hüzün..

21 Mart 2010 Pazar

Ayrılık

birbirimizin gözlerinin içine baktık önce. ikimizin de gördüğü aynı şeydi cismen anlamları farklıydı oysa.. o bende acıdan yanan bir yürek gördü ben onda intikam ateşini. yani abartmaya gerek duyulmayacak bir şeydi ikimizde olan da sadece ateş.
Ellerimi doladım boyununa ben onu ellerimle boğmak istedim o tepki vermedi. Ölüme razı gibi bir hali vardı ya sonra dan anladım o da beni vicdan azabıyla öldürecekti. İkimizin de istediği şey aynıydı, yani abartmaya gerek duyulmayacak bir şeydi ikimizinde istediği sadece öldürmek.
yanına uzandım usulca bütün şehvetimi serdim önünde baştan çıkartmaktı niyetim çığrından çıkarmak ve salıvermek dünyaya. o çıplaklığı üfledi yüzüme utancı salık verdi ruhuma doğru. ikimizin de eylem planı aynıydı yani abartmaya gerek duyulmayacak bir şeydi ikiminde planladığı sadece suçluluk..
sonra birbirimizden edinemeyeceğimizi anladık isteklerimizi.aynı ateşte yanarken ölemeyen ve bundan suçluluk duyan iki var oluş meraklısıydık sadece.
Nefret duygum ve ben artık beraber takılmamaya karar verdik. Bu ilişkinin ikimize de bir fayda sağladığı yoktu çünkü.
Nefret duygum ve ben ayrılmaya karar verdik birbirimizi taşıyamaz olmuştuk....

16 Mart 2010 Salı

Nokta İşareti

Geçip gidebilirdi, öyle bir hayat hikayesi vardı çünkü, geçip gitmelerle dolu. Nefesine nefes katmaya gerek yoktu ve sesine ses olmaya. Ağzından çıkabilecek bir kaç kelimeydi ihtiyacımız olan, o konuşacak biz ihtiyacımız olan kelimeleri alıp devam edecektik yolumuza, onu eksiltmeden havada kalanları toplamaktı niyetimiz. oysa o susup gitmeyi tercih etti. aynı hikayenin içinde yalınlığa sürükleniyorduk. ve bütün çoğulaşmalar son bulmaya başladı. ne önemi vardı mekanın ne önemi vardı zamanın susmayı ve gitmeyi tercih etti buna rağmen. içimize sarıldık ve başladı yolculuğumuz. o başka bir yol çizdi kendine içine giden ben başka. gidişlerimiz çoğaldı parmak uçlarımızda. inancımız yalınlığaydı ve gidersek eğer yalın halimize cisimsiz biçimsiz ve şekilsiz kaldığımız o an özgür olabilirdik. inandık biçimsizliğe ve özgürlüğün sustuğu yerden başladık yaşamaya şimdilik. bütün bitişler birlikteymişçesine bitti. ve bütün başlangıçlarda başı kaçıran taraf olduk. normalleşmeye ihtiyacımız vardı yolumuz bittiğinde yolumuz bitmiş olacaktı ve bunu ancak yolumuz bittiğinde anlayacaktık. aynı gökyüzünden farklı yerlere damlamaya başladık. suyduk sadece ve zamandaydık. zaman kadar çok zaman kadar bitebilirdik. suyduk sadece ve kirlenmiştik, kendimizi temizleyecek kadar çoğalamıyorduk kendimizde.
ve noktalar koymaya başladık kuruduğumuz yerlere. ve bir bütüne ulaşabilmenin umudunu aradık her şeferinde aradığımız umudun kendisiydi ta kendisi hem de. bir kelime kadar değerimiz yok diyecekken tam da bir cümle oluverdik aynı yüklemin içinde öznesiz ya gizli bir öznesi varmış yaratan gibi. bilinmezliğin orta yerinde yeni bir bilmecenin karelerini oluşturuyorduk kimi zaman bir harf ediyorduk ya kimi zaman sadece kara bir kutuydu payımıza düşen. çoktu hayat hakkında susacaklarımız ve öyle çoktu nefesimizi başka yerlerde alıp aynı anda verişimiz.şimdi bilinmeyenlere nokta olmak istiyoruz birleşip. biliyoruz içten içe sonu olmayan bir şey yaşadığımız ya öldük mü? biliyoruz çünkğ yarım kalmak tek noktadan fazlası eder. ve böyle bitiriyoruz aynı yerde sırt sırta nokta olmak umuduyla. ve bitmek istedikçe bitemiyoruz. her noktanın ardından yeni bir cümle olup akıyoruz. şimdilerde aynı uykudayız hala sarılmış aynı yerde uyuyorken daldığımız. ve ilerlemekten de vazgeçmiyor zaman bizden de. bizim için anlamını yitirdiğinden habersiz bitti diyemiyoruz ya bitiyor biz ayrılınca noktalar...

TANRILAR DİVANI

Bir mücadeledir yaşam, kandırıyor bizi Tanrılar.Sunulmuş binlerce güzellik ile kandırıyorlar. Ve binlerce şeytan sarmış durumda etrafımızı . Akıp geçerken zaman onlar bile sayamayacak sınırsız günahlarımızı. Böyle başlamıştı yaşam .Bir uzun mücadele ana rahminde ve böyle başlamıştı ya yaşam kucakta, yatakta ve beşikte.ve yetmedi ömrü ömürsüz şeytanların saymaya günahlarımızı günah oldular..çoğalacağımızdan ve işteş bir eylem oluşturacağımızdan yana dertliydi Tanrılar ve saldılar günahlarını ruhlarımızın üstüne böylece başladı mücadelemiz. Tanrıların kirlettiği ruhlarımızı temizlemektir tek derdimiz. Vaat edilen ise sonsuz bir hayat.İçinde hüzün var mı ve acı? yoksa eğer mücadeledeki acı niye? varsa eğer sonsuzluğa ihtiyaç duymak niye? böyle başladı hikayelerimiz zamanların bittiği yerde zamansızlığı yakalamak için, yakalamak pahasına, ve bunun için çabalarken sorumsuzca. ve bir mücadeledir yaşam içimizdeki 2 ile. bir daimi kovalamaca kandırmacadır kendini. iyi olduğuna inandırmak istersin içindeki şeytanı ve günahıdır Tanrıların içimizdeki ikilik. izlemek keyiflimidir bunca kovalamacayı Tanrılar divanından?

10 Mart 2010 Çarşamba

Neden Kırmızıdan Nefret Ediyorum...

kaç yaşındaydım hatırlamıyorum. kaç yaşında olmalıydım bunu yaşamak için. insan neden korkar ki en çok özlediğinden? şimdi itiraf ediyorum işte ortaya çıkarıyorum sırrını çünkü ben biliyorum lanetini..
yalnızdık evdeydik sen sarhoştun ben korkak sen güçlüydün ben zayıf sen adamdın ben çocuk...
kalabalıktı etraf ben sarhoştum sen yokrun ben güçlüydüm sen yoktun ben kadındım sen yoktun..
sarıldın bana sıcacıktın mis gibiydi kokun, sarıldın ya bana ne çok ihtiyacım varmış o an anladım. Sonra öptün beni yanaklarımdan yıllarca bu ıslaklığı özlemişim yanaklarımda o an anladım. Ama sonra ellerin dolaşmaya başladı vücudumda sonra korktum. kaçtım yanından. yatağın içine girdim hemen sarıldım yastığıma yorganı çektim başıma. sen camı kırdın girdin odama elinde sigaraya benzer bir şey biraz kalın kokusu kötü kokusu keskin. sordun bana neyi özlüyorsun diye. sevgiyi dedim sadece sevgiyi. iç dedin bana uzattın bak sevgi dolacak odan.. baktım sevgi bu kadar yakındı içtim güvenmek gerekmez miydi sana güvendim öyle gerekir diye.sonra sarıldın sen yine bana sevgiye boyandı oda. turuncu sardı dört bir yanı. Sonra sen üzerime serdin vücudunu ağardın sen ben çocuktum canım mı acıyordu neydi bu sevgi böyle miydi ben orda mıydım o ben miydim o sen miydin.haklıydın bana içirdiğin o şey götürmüştü beni o odadan o odada olmak istemiyordum zaten. gittiğim yer sıcacık bir ev gittiğim yer huzur. sonra sen hiç bir şey söylemedn kalktın üzerimden. sen çıkınca odadan ben kalktım kırmızıya boyandı oda..
bana bunu neden yaptın sen adamdın ben çocuk...

Anlamamışım

Anlamamışım öyle söyledi bana sen boşuna uğraşma dedi...Ben ne mi yaptım her zaman yaptığımı sustum...ve yine her zaman yaptığımı yapıyorum yazıyorum..
Senin anlamadın dediğin o sahne var ya ben yaşadım onu. ondandı sorum babası neden öyle yaptı? sen bana anlamadın dedin. haklısın aslında anlamadım anlayamıyorum da neden babam öyle yaptı.. Sen geçmiş karşıma gerizekalı muamelesi yapıyorsun bana tek tek oynuyorsun her bir sahneyi ve göstermeye çalışıyorsun ve anlamadın diyorsun sorduğum sorudan çıkardın bunu. Peki sen neden o soruyu sorduğumu anladın mı, bu soru nereye gidecek diye sabrettin mi hayır sen de sana yakışanı yaptın diğerleri gibi yargıladın. aslında sen anlamadın. senin bu anlatmaya çalıştığın duygu var ya ben onu yaşadım. o yüzden sustum devamında o yüzden konuşamadım o yüzden yorum yapamadım sana...ve sordum evet içimde her gün sorduğum o soruyu sana sordum çünkü sen yazarken yaşadığını söyledin bana neden öyle yaptı babası?
ve ben büyük bir hayal kırıklığı yaşadım sana dair...