26 Kasım 2010 Cuma

İçimi Hönkürme - Evlenecek Birini Arıyorum ! ACİL!

Sevgili Blog Okuyucularım;

Bugün sizlere içimi hönküreceğim. Son zamanlarda en fazla ihtiyaç duyguğum kavram bu : HÖNKÜRME...
Bugünlerde çok fevriyim yine her zaman ki gibi...Damarıma damarıma basıyorlar. O an bulsam parçalayasım geliyor herbirini... Kimden mi bahsediyorum* Paranın satın aldığı insanlardan... Neyse aslında konumuz bu değil.

01.12.2010 tersten düzden bir yerinden bakınca birbirini tamamlayan bir tarih. Ne önemi olabilirdi bu tarihin benim için? Eğer bugün aldığım haberi almasaydım sıradan herhangi birgün gibi başlayıp birkaç entrika ve sinir harbi sonrasında biten diğer günlerden herhangi biri olurdu. Belki de aklıma yeni sorular ekleyip, heybemdekileri bir nebze boşalttığım birgün de olabilirdi. Ama olamayacak...

Çünkü babam evleniyor-muş- o gün. Hem de beni davet etmedi inanabiliyor musunuz? Oysa bir çeyrek altın alıp nikahı basasım ay pardon gidesim var.

Neden bu kadar öfkeliyim? Kendine yeni bir hayat kurmak hakkı değil mi? Evet bazı kendini bilmezler bunu hemen söyleyeceklerdir...

Öfkeli değilim ki ben, kırgınım sadece...Üzgünüm...Neden diye soruların beynimi siktiği bir dönemdeyim...NEDEN?

Bana vermediği sevgiyi, beni dahil etmeyi reddettiği ve ben böyle bir adamım aile olamam bahanesini bir kadının silmesine kırgınım. Bir kadının babamın hayatı olmasına ve o hayatın içinde bana yer olmamasına üzgünüm.

Kırgınım a dostlar, şimdi bütün şehri içsem de unutsam diyorum babamı. Şimdi şuracıkta kaybetsem hafızamı...

01.12.2010 tarihinde benimle evlenecek birini arıyorum. Birgün sonrasında boşanabiliriz....

18 Kasım 2010 Perşembe

Rehber

bir rehber bulamlısın dedi bana saydığım biri...senden büyük birini rehber almalısın kendine ne de olsa o senin geçtiğin yollardan geçti...
evet yaşı 24 olan herkes 23 yıllık bir yaşamı yani benim şu ana kadar yaşadığımdan 1 yıl daha fazlasını tüketti... peki aynı duygularla mı?
insan nasıl bir lider nasıl bir rehber seçebilir ki kendine kendinden başka?
nasıl bilebilir herhangi bir rehber benim yola çıkarken hissettiklerimi, hesaplarımı bir adım sonrasında istediklerimi hayata dair fikirlerimin beni nereye götürmesini istediğimi?
oysa yol içedir...iç yoladır...
dışardan baktıklarında nasıl göründüğümden bahsediyorlar bana... kendimi bitirmişim azaltmışım öyle diyorlar, gülümsüyorum tuhaf bakıyorum surat ifadelerine... herhangi birinin gözünde değerimin değişmesinden bahsedenlerin küçük dünyalarına tebessüm ediyorum...
beni çözdüğünü analdığını düşünen insanlara da medeni cesaretlerinden ve özgüvenlerinden ötürü nanik yapıyorum... sanki kendileriyle işleri bitmiş gibi beni çözmeye uğraşıyorlar, oysa benim hiç böyle bir derdim olmadı insanlara karşı... ne gösterdilerse bana hangi maske varsa yüzlerinde ona inandım...açıkçası bir insanı çözmek için harcayacak vakti ayırmak istemedim hiçbir seferde...
kendimi ıspatlamak gibi bir kaygım olmadı... matemetiğim her zaman iyiydi ve edebiyatım aynı anda fiziğim, kimyam ve biyolojimde... coğrafya ve tarihin bana göre olmadığını siyaseti okumanınsa nefes alamk gibi olduğunu hep söyledim... inandığım ekonomik düzenleri de yanlışlarını ortaya koyabilecek kadar iyi okudum. bir fikrimin olmasını sevdim hep. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğum zamanlarda oldu hayatta, o zamanlarda genelde içgüdülerimle davrandım ve beni yanıltmadılar...
içinde bulunduğum şuan hayata karşı başarısızlığım değil tercihimdir sadece... ayrıca hayata karşı başarısız olmanın da büyük bir yetenek olduğunu düşünürüm...neyi yapamayacağımı bilirim neyi yapabileceğimin farkına sonradan varırım genelde... ama neyi başaramayacağımı nerede yeteneğimin olmadığını adım kadar iyi bilirim ve bunu dile getiririm her seferinde.futbol oynuyorum dediğimde(mahalle takımıma sevgiler:) ve ya bir şişe absinith içtik(taner ve burak'a katkılarından dolayı sonsuz teşekkürler:) dediğimde insanların suratlarındaki hadi canım ifadesine bayılırım mesela.. nedense insan kendi yapamayacağı şeyleri bir başkasının yapabiliyor olmasını bir şekilde sindiremez ve bunun imkansız olduğunu iddia eder safça :) gülüp geçerim böyle zamanlarda da...
birçok konuda bilgi sahibi olmamı ve öğretmeye çalışmamı yani paylaşılmayan bilgi gereksizdir felsefemi hayatımda uygulamamı ukalalık olarak algılayan ve hala hayatımda bulunan insanlara da bir önceki cümlemdeki gibi gülümserim genelde...
yalnız sinemaya, tiyatroya bir kafeye kitap okumaya gitmemi yadırgayanlara acırım...insanın yalnız olduğunu görmemelerine üzülürüm, ölüme giderken bile kalabalık olan cenazelerde tabutun içindeki tek başınalığı hayata yaymak gerektiğini ilke edinmişimdir kendime...
çok sayıda arkadaşım vardır ve her şehirde evim vardır benim...ne zaman istersem çekip gidebilecek kadar parayı bir telefonla bulabilirim ve bunun huzuruyla yaşarım birazda...
sonuç olarak içimi dökmek geldi içimden bir de Edip Akbayramdan bir şarkı ile son vermek geldi yazıma :)


ahhhh ben ölürsem, akşamüstü ölürüm...

mış gibi yapmak AİLE 2

Sizinle konuşamıyorum, anlatamıyorum bir türlü içimden geçenleri ikinize de... En iyi yaptığım şeyi yapmaya karar verdim bu yüzden yazmaya...
Babam gittiğinde yani henüz küçük bir çocukken ben henüz eksikliğin ne demek olduğunu bilmiyorken yalın halimde kaldım hayatta..
ama bu kısmına geçmeden önce bunları neden yazdığımı anlatmalıyım...
Çünkü biz gerçekten bir aile miyiz diye merak ediyorum? veya aile ne demek diye ? veya içimde size duyduğum sevgi ve özlem duygusunu anlamaya çalışıyorum. veya sizi neden babamın yerine koymak istediğimi kocaman bir kız olmuşken tamda.. neden büyüdükçe küçüldüğümü anlamaya çalışıyorum belki de... belki de sadece sizi özlüyorum, yanımdayken bile...
nasıl diyordu şarkıda hepimiz yalnızız bu yolda hayat denilen oyunda...
evet yalnızız da buradan bakınca etrafımız hep kalabalık duruyo.. neden işimize, arkadaşlarımıza ayırdığımız vakti ailemize ayırmıyoruz? daha mı az seviyoruz birbirimizi? peki ölünce birimiz üzülecek mi kalanlar?
şimdi hayata henüz başlamışken ben kafam çok karışık...bir yön arıyorum kendime doğruya doğru iyiye doğru, ve nedense kendimi teyit etme ihtiyacı duyuyorum.. böyle zamanlarda en çok ihtiycım babama oluyor.. bakıyorum ki o yok... size gelmek istiyorum sormak istiyorum safça salakça ama dürüstçe...bir bakıyorum ki beni görmeyecek kadar yoğunsunuz.. iyiyim diyip geçiyorum hayatınızda. kırılıyorum yaratana bu kez...
yaşadığım olay belki çok basitti ama benim için önemi büyükmüş gün geçtikçe anlıyorum...
o gün o çocuk bana saldırdığında geçirdiğim sinir nöbetinin sebebi o saldırı değildi elbette. o an gözümde canlanan geçmişimdi... ama o çocuğu her gördüğümde bunu benden büyük olan sizlere anlattığım ve sizin bu konuda hiçbir şey yapmadığınız geliyor aklıma...
bu basit belki de sizin gözünüzdeki önemsiz olay beni çok ama çok etkiledi...
bir kez daha ne kadar yalnız olduğumu hatırlattı bana... düşersem elimden tutacak kimsemin olmadığını öğretti...oysa birinin elimden tutmasına ihtiyacım vardı... o kadar büyük değilim ben henüz 23 yaşındayım ve eksik büyüdüm unuttunuz mu?
siz hiç merak etmediniz ben iyi miyim diye, başıma bir şey geldi mi diye hiç merak etmediniz, sormadınız ne kadar hata yaptığımı veya neden hata yaptığımıı...
şimdi bana diyebilirsiniz ki seninle mi uğraşıcaz bunca işin gücün arasında haklısınız...insanoğlu ancak ölünce fark eder birinin yokluğunu...
kimbilir belki de siz bu yazdıklarımı ben ölünce okursunuz, merak ederseniz birgün bizim kızın yazdığı bir blog vardı diye... ya da biri okuyup size söyler belki siz de bir ara okurum diyip geçiştirirsiniz...
belki de bunların hiçbiri gerçek değildir...belki de ben çoktan ölmüşümdür yaşıyor muş gibi yapıyoumdur, tıpkı aileymişiz gibi yaptığım gibi..
kızarsınız muhtemelen bana bunları okuyunca ya da sizde kızmış gibi yaparsınız...

AİLE1

İçimi dökmeliyim... uzunca zaman oldu yazmayalı.. bu gece durmadan yazmalıyım..
ÇIKAR...
ne tuhaftır türkçe.. çıkar dediğin zaman aklına gelenler aslında kelimenin bütününde buluşturur seni.. bir çıkar uğruna satınca seni insanlar çıkartırsın onları hayatından..
AİLE...
aile candır.. öyle olmalıdır, sen ne yaparsan yap yanında durmalıdır.. Sen düşünce elinden tutmalıdır..seni düşürmeye çalışmamalıdır.. melidir malıdır..
ÇIKAR - AİLE...
bu iki kavram nasıl bir araya gelebilirki?
insanın ailesi nasıl onun arkasında durmaz hem de suçu yokken yükleniyorsa ona etrafındakiler veya tek suçu iyi niyetiyse? bir başkasından bir beklentisi var diye ailen seni hiçe sayıyorsa yani çıkar başkasınaysa aileni yine de hayatından çıkarmak gerekir mi?

16 Kasım 2010 Salı

Burada Flaş Patlatmak Yasak....

bir fotoğraf makinem olsa sadece karanlığı çeksem flaşları patlatıp...
ancak o zaman ortaya çıkan resimler anlatabilir bana yapmaya çalıştığınız şeyi...
karanlık karanlığından bir şey kaybetmeyecek o yine karanlık kalacak neden anlamıyorsunuz?
sizler ellerinizde fotoğraf makineleriniz hem de flaşları sonuna kadar açık bir halde çekip duruyorsunuz içimin resmini...
sonrada karanlık çıktı diyip beğenmiyorsunuz veya aa karanlık diyorsunuz.
ne bekliyorsunuz?
karanlığın resmini çekince karanlığa bir biçim katmayı mı?
neden anlamı dışında bir anlam aramaktasınız karanlığımda?
veya kim inandırdı sizi aydınlığınızın veya kasvetli grilerinizin benim turuncumun yanında güzel duracağına?
turuncuya en çok karanlık yaraşır, rahat bırakın...
kişi gitmek istiyorsa gidecektir, sevmek istiyorsa sevecektir, acı çekmek istiyorsa acı çekecektir...
ancak tüm bunlar kişinin belirlediği anlarda gerçekleşecektir...
bu yüzden git demeyi bırakın unut demeyi de...
hak kelimesini hele hiç kullanmayın bu kadar mahremime girmişken...
şimdi çekmeye devam edin resimlerini içimin ve yine aynı aptal yorumları yapın :
---aa bu çok karanlık çıktı...

burada flaş patlatmak yasak, karanlığın kendi özgü bir rengi vardır zaten.
hadi şimdi uyumaya devam edin...
zaten en iyi yaptığınız şey değil mi bu?
uyusunda büyüsün nenni...

Derleyici

ben bir derleyiciyim... gönderildiğim bu dünyada sanki bir anlaşmaya imza atmışçasına derliyorum payıma düşen düşmeyen herbir şeyi.. ben bir derleyiciyim hüznün içine pek ala sevinci katabiliyorum. mesela yaşayabiliyorum en sevdiklerimi kay...bettiğimde bile. eksik kalan yanlardan bahsedenlere gülümsüyorum acı acı belki de acıyarak ne zaman tamdık ki diye düşünüyorum.. ben bir derleyiciyim... mutluluğun! içine acıyı derliyorum çoğunlukla. sanki bir anlamı varmış gibi mutluluğun ya da biri sorsa tarifini verebilecekmişim gibi... ben bir derleyiciyim başkalarının içinde bulunduğu kötü durumları kendi iyi durumlarıma katarak yaşıyorum.. şükür kelimesini kavrayamıyorum. payıma bu düştü diye oh demeyi, karşımdakinin benden kötü durumda oluşunun kendime barvo oley yuppi diye çığlıklar attırmasını kabullenemiyorum. isyankar değilim sadece derleyiciyim.pesimist değilim sadece derleyiciyim. hayatı ciddiye almıyorum sadece yaşıyorum ve ciddiye almamayı da kabullenmiyorum sadece yaşıyorum..ben sadece derleyiciyim.. yaşıyor muyum? ışıkları kim kapattı?