28 Mayıs 2009 Perşembe

1 erkek 1 kadın

çok beğendim :)

diyork kadın: siz neden bir yumurtayı döllemek için milyarlarca sperm üretiyorsunuz bilyor musunun?
diyorki adam : ne alakası var ?
diyorki kadın: çünkü bir tane sperm akıl edipte yumurtaya giden yolu sormuyor:)))

acı mı?

acı çektirmeyi seviyorsun dimi diye sordu ela ela bakan gözleryle. hoşuna gidiyor aydınlığımı almak beni karanlıklarda bırakmak mutlu ediyor seni dimi-bağardı. oysa bir zamanlar herşey olandı o ela gözler. en mutlu edendi başka aydınlığa gerek duyulmayandı. seni bir cam fanusa koyup dışını siyaha boyamak istiyorum, seni kimse görmesin demişti en son ... ayrılık cümlesinin bir önceki cümlesiydi bu. o fanustan bahsetti ben ayrılık dedim yakın bize. sudan çıkmış balık gibi çırpındı gözlerimin önünde. gördüğü son şey gözlerim oldu. ve onun istediği de oldu. kimse görmedi beni bir daha hiç. kimse onun gördüğü yanlarımı görmedi, tam da söz verdiğim gibi anlatmadım kimselere. keşke demek yasaktı bir kere yasakları da yasaklamıştı ya unuttu. keşke dedi gidişin engelleyecek bir adım atabilseydim sana. gidişimi ben bile engelleyemyordumki. oysa çok uzun kalmıştım sende. sana uzaktım belki ama uzun lkalmıştım.şimdi sen acılarına br suçlu bulmak için benim yokluğumu suçlamaya kalkma olur mu? sen acıya hasrettn zate biraz acı iyi gelir uslanmaz ruhuna. hem benim yokluğum senin varlığına armağanım olsun olur mu ?

merak?

bir başka başlar bazen sabahlar.
evden çıkarken çöpçüyle karşılaşırım ağzında sigara elinde süpürge aklında kimbilir hangi düşünce sokağın köşe bucağında dolanırken. kendi külünü en sona mı bırakıcak acaba diye bakarım o benim baktığımı bilrmişçesine zamansız süpürür külünü kendie getirir beni: hadi işe geç kalıcaksın oyalanma buralarda diye sessiz bir selam verir bana. çöpçünün gözleri buğulu bakar belliki derdi çok. bu sabah erken çıktım evden çöpçü henüz gelmemişken. merak eder mi acaba beni?
bir başka yollardan gider insan bazen.
iki alternatif buldum kendme işe gitmek içn br gün birini bir gün birini kullanıyorum. durakta hep aynı yüzler aynı saatte. kimse kimseye bakmıyor hepsine günaydın ne güzel br sabah değil mi demek geliyr içimden. bu sabah başka bir yoldan geldim. merak eder m duraktakiler beni?
bir başka simitçiden simit alır bazen insan.
işyerinde sokağın başındaki simitçi amca kankam olur. her sabah simitin en gevreğini sana ayırdım der. biraz memleket meselesi konuşuruz. hayırlı işlerin olsu amca derim. gülümser, rızk Allahtan der. bu sabah simit alamadan geçtim simitçinin önünden. merak etmiş midir simitçi amca beni?

15 Mayıs 2009 Cuma

sevgiliye

kalbine baktır dedin durdun bana, baktıramam utanırım içinde sen varsın dedim güldün.. oysa gerçekti söylediğim. sen kalbime geldiğinden beri değişti ritmi kalbimin. bir garip çarpıyor içimde. sığamıyor göğüs kafesime. nefesimi de kesiyor arada bir. yani senin yüzünden sevgilim bişeyi yok kalbimin sadece aşık oluyor, birazda sızlanıyor naz yapıyor, alışkın değil biri için heyecanlanmaya mazur gör bu halini. bişeyi yok kalbimin sadece içinde sen varsın ikimize dar geliyor...içim içime sığmıyor....

13 Mayıs 2009 Çarşamba

dar..

unutulmuyor hiç bir yaşanan kalbe acı geliyor zamansız bir nefes darlığı başı sonu olmayan belirsiz bir cümle gibi sensizlik...dar geliyor şimdi bu uçsuz bucaksız dünya bana uzay boşluğu küçücük... güçsüzüm ve çaresiz ve çok uzağındayım çaremin.. arabesk bulma söylemimi ama senin için vazgeçiyorum senden... sen bende kaybolma diye kendimi kaybediyorum. kendimi kendimde kaybettim senin için kimse için yapmamıştım bunu kendim için bile...

Cehennet

bir garip yalnızlık var bugün. pusuya yatmış yine ecel kapıda bekliyor. göemüyorum sanıyor gözlerini. siyahı koyu grisi inadına gri bir toz kaplıyor geceyi sabır çekip sabah olmasını bekliyorum. sen gelme diye rüyalarıma uyumaktan vazgeçiyorum. gece karanlık gece soğuk. bir esinti sarıyor odayı yanıbaşımda uyuyan ölüler hiç rahatsız olmuyorlar. duvarlar sarıyor etrafımı kımldayamıyorum. ses geliyor. gölge içeriden sinsice yaklaşıyor. parmak uçlarında adım adım ilerleyen ölüm parmak uçlarımda bekliyor. diğer ölüler horlamaya devam ediyor. ben bu anı böyle hayal etmemiş olmamının verdiği şaşkınlıkla bakıyorum etrafıma. yeşiller yok mavilerde. diyorum yolun cehenneme düştü. ses geliyor. cennette bu dünyada cehennemde sen cehennete gidiyorsun şimdi. bir tuhaf geliyor kelime cehennet ne diye sorucak oluyorum daha iyi sorulara saklıyorum hakkımı nedense üç soru var gibi geliyor takıntılarıma gülümsüyorum. ecel şaşkın bakıyor yüzüme. oysa o yüzündeki ifadeyi hep başka suallerde görmeye alışkın. vücudum karıncalanıyor. soğuyor ellerim daha da çok hiç ısınmazlar zaten. Allah vergisi bir ölü bedeninde yaşıyorum sanki rüyalarımda şahit değiller mi buna. bulutlar siliniyor birden etraf aydınlanıyor. kokrkmadığımı anlayınca ecel vaz mı geçiyor. bir el hissediyorum belimde. kucağına almış hastahaneye yetiştirmeye çabalıyor. gözyaşları damlıyor yüzüme. soğuk geliyor. vücudumun ısındığını anlıyorum. ölüm yine teğet geçiyor. bir damla kan akıyor burnumdan. koku siyaha yakın kırmızı tadını almak için dilimi uzatıyorum burnuma azrail gülümsüyor. hiç de kötü değil tadı. sevenlerim koşuyor peşim sıra etraf kalabalık yalnız kalınmıyorki bir de ölüme yalnız gidilir derler. verecek bir canım bende kalıyor. canımdan canlar geçip gidiyor. hastanedeki ilaç kokusu genzimi yakıyor, koku öyle kötü ki burnum bir daha kanıyor. bunu gören kulağım kıskançlığından mıdır nedir bilinmez kanamaya başlıyor. içimden dilimi kulağıma uzatmak geçiyor azrail ile ecel kahakahayı patlatıyor. elele tutuşup ayrılıyorlar yanımdan. deli diyorlar bırakalım ne yapsa yeri zaten. ben kendimi başka bir rüyada buluyorum bu kez rüyalar bitmek bilmiyor uymadığım halde peşimi bırakmıyor... cehenneti hayal ediyorum, cennet de bu dünyada cehennem de..

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Çocuk

Çocuk sana uzak dur demiştim uçurtmalardan... kapılırsan ve deli bir poyraz eserse kapar götürür seni biilmediğin diyarlara. sağlam basmalıydın ayaklarını yere unutmamalıydın sağlam bir ağaç gövdesine tutunmayı. bıraktın kendini kandın rengarenk uçurtmanın güzelliğine. şimdi bilmediğin diyarlarda rüzgarın seni geri getirmesini beklemektesin. dua et çocuk sen dua bilir misin?

Dostum...

Bir dost biliyorum hiçbir zaman okumayacak burada ondan bahsedişimi
bir dost başka evlerde başka yaramazlıklar yapıp aynı dayakları yediğim
bir dost geçmişte de değerli gelecekte de bugünde
bir dost sanki tek dost
yüzüne bakınca beni anladığını anladığım bir insan
bir yürek kırık dökük acı dolu benimkine kardeş
bir şarkı aynı şeyi hatırlatan
bir bira aynı tadı bırakan damaklarda
bir umut sadece mutlu yaşamak uğruna.
benzemiyor kimselere bir dost, benzemesin kimseler ona,

bir dost düşünce yanına düşecek kadar dost...

Yara

Kabuğunu kopartıp sakladığım yaralarımın izlerine baktım da dün sanki seni gördüm. sana vermiştim en son yaramın kabuğunu en kıymetli hazinenmiş gibi bakmıştın. Sen ki bu kadar değer verirdin bana. şimdi ben kalbimi nasıl başkalarına vereceğim? nasıl paylaşacağım seninle paylaşmadıklarımı? bu kadar erken gitmesen olmaz mıydı? toprak almasaydı seni. Tanrılar benden çok mu seviyorlar seni mümkün mü bu? düştüm kolum kanadı kabul bağladı yaram. koparttım yaramın kabuğunu yedim. tadı bir garip geldi. Sen öldüğünde dudaklarından gizlice öptüm odada aynı bu tadı andırıyordu. kopmuş yara kabuğu gibi bir ölünün dudakları. sen şimdi her nerdeysen görüyorsan ya da görmüyorsan sen şimdi ne yapıyorsan ya da yapmıyorsan biliyorum ki sevemeyecek kimse yara kabuklarımı senin kadar. biliyorum acıyacak hep yaralarım sen öpüp geçiremeyeceksin.

Ölüler geçiyor mezarlıklardan görüyorum. Her birinin ayrı bir hikayesi var fısıldıyorlar ben geçerken mezarlıktan. ben seni soruyorum sessizce onların analtıcak çok şeyleri var sana sıra gemiyor. ölüleri dinliyorum yine senin en kızdığın şeyi yapıyorum. kız diye sen bir yerden gel diye yapıyorum. masal oldu bir sürü hikaye oldu yokluğuna yazdıklarım daha neler neler oldu.

ölüler bilgisayar kullanabilir mi....

8 Mayıs 2009 Cuma

Devrim Arabaları

Dün izledim. çok beğendim. aktarmak istediklerim var:

Sevgilime dedim ki bu cümleyi iyi ezberle ileride çocuklarına söylersin :" ben senin öğrendiğin kadarını unuttum..."

sonra bu ülkede başarı her zaman cezalandırılır..

film ne kadar da Türkiyeydi. ne kadar başarılı anlatılmış.. insanlar inanıyorlar bu ülkede. gerçekten inanarak başlıyorlar.. ülkelerini seviyorlar, mücadele ediyorlar, daha iyisini istiyorlar..ama birileri arkaplanda nasıl güzel kullanıyor bu coşkuyu nasıl güzel oynuyor insanların erdem saydıklarıyla. bir grup mühendis hiçbir çıkarı olmadan sadece başarmak için fayda sağlamak için yapmıştı. bir grup bürokrat en fazla çıkarı olan sadece kendini kurtarmak için yapılmasına destek olmuştu.

Denizlerde böyle inanmıştı. hiçbir çıkarları yoktu. hiçbir fayda sağlamayacktı bu onlara. herkes için istemişlerdi. inanmışlardı sevmişlerdi mücadele etmişlerdi. kim niye desteklemek istedi biliyorlardı desteği de kabul etmediler. üç fidan oldular darağacında gözyaşı oldular. bir zamanlar anarşist vatan hainiydiler bir zaman kahraman oldular bir zaman ütopyacıydılar... onların terime tabire ihtiyaçları yoktu onlar sadece fayda sağlamak istemişlerdi.

ama iktisatın kıvraklığıydı bu biraz da işte. ceteris paribus nerdeydi unuttular. marjinal fayda kime göreydi?

iktisat yazasım var da olmuyor çok uzak kaldım marxa...

çilekli şurup

bugün seni anlatmayacağım uzun oldu siyaset yapmayalı. bugün ekonomi bahsedeceğim bugün eşitlikten adaletten bahsedeceğim de birikim azaldı sanki içimde sahi ne zamndır okumuyorum bugün okumaya başlasam mı artık aylar önce aldığım kitaplarımı off hiçbişey yapmıyorum örümcekler sardı beni yine kaşınıyorum annne perdede örümcek var yine ya da ben bir şişe şurubu kafaya diktim az önce..

çare

offlar bastı işte yine..

anlatıcaklar var da çok da anlatabilecek olna yok şimdi içiyle meşgul..

memlekette çok mesele var üzerinde kafa yorulacak çözülecek de bencilliği tutty işte derdiyle uğraşıyor..

kan akıyor burnundan ve kulağı kanıyor kanlar sarıyor etrafını acımyor canı umursamıyor korkmuyor ama birine anlatası var işte doktor derdime bir çare..

5 Mayıs 2009 Salı

fotoğraf

ne çok hikayesi vardı anlatacak ve heybesinde bir dolu pişmanlıkla çıkmıştı yola henüz. başlayabilseydi bir ertelemeseydi ya artık anlatsaydı içinde birikenleri. konuştukça konuşası geliyordu. o dinliyordu başta belki ilgi çekiciydi anlattıklarıdaha önce duymamıştı bunları ne de olsa. sonra ne oldu? hala anlatacakları vardı daha başlamamıştı bile. ama dinlemiyordu artık ilgilenmiyordu. oysa buzdan bir prenses değildiki heybesi olan. soğukluğa ihtiyacı yoktu. aksine buz tutmuş yanlarını eitecek bir sıcaktı aradığı elleri üşüyordu ne de olsa. hem elleri hep soğuktu heybesinde pişmalıklar taşıyanın. sanmıştıki salıncak kadar gerçek olabilir yaşananlar salınackata pişmanlıklara katıldı. katma değerli bir pişmanlık yasası oluştu içinde. oysa pişman olmamayı tercih edebilseydi artık bir karar verbilseydi veya.. ne kadar analamsız bir yazı olmuştu. gönderdiği anlattığı anlatamadığı. bir ağaçlı yol tasviri yapabilirdi içinde özlemini duyduğu. marmarise giderken ne dinlemişti yolda. ne çok sevmişti o şarkıyı son yemek parasını vermişti cd ye. aç kalma pahasına... ikame ediyordu hayatını böyle böyle işte. her seçimi bir vazgeçiş oluyordu zaten de seçtiklerinden de vazgeçiyordu işte. acı vardı hikayesinde ama mutluluk daha çoktu. yazdıkça yazası anlattıkça anlatası vardı yarısı kendine ait yarısı başkalarına ait hikayeler vardı belki hepsi hayal ürünüydü bilmiyordu kendi derinin de çoktan kaybolmuştu. noktası virgülü olayan hatta imlaya yer vermek istemeyen bir hikayeye başlamak ve bu sefer vazgeçmemek istemişti. oysa. seçim mi yanlıştı insan mı yalnızdı. yalın hallerini sevmezdi oysa. korkardı bi kere karanlıktan. bir garip dünyadaydı işte. neydi acıtan. işe yaramaz hissediyordu. sorumlu hissediyordu ama sadece hissediyordu bu kez. hiçbişey yapmadığını farketti. bişeyler yapmalıydı oysa. çabalamalıydı mücadele etmeliydi pes etmek de neydi. ne zaman vazgeçmişti düşündü. bulamadı hatırlayamadığı kadar eskiydi vazgeçişleri. marmarise giden ağaçlı yolu hatırladı çalan şarkıyı hatırlayamadı. marmarise giderken mi dönerken mi uğradığı kleopatra plajını hatırladı elindeki elmayı neden yere düşürdüğünü hatırlayamadı. kirazları hatırladı kulağının arkasında fotoğrafları hatırlayamadı. herşey silikti silindikçe silinmeli miydi. hayat bunu mu gerektirirdi. yoksa bu kadar çok fotoğraf çekme isteğinin sebebi artık unutmak istemeyişi miydi...