30 Ocak 2009 Cuma

ait

ne vardı sende bende olmayan baktım usul usul yüzüne sen uyurken... gözlerini nasılda huzurla kapamıştın nasıl güvende uyuyordun öyle yanıbaşımda...koynun sıcaktı insan sıcağıydı ten sıcağı beden sıcağı...içimi ısıtsan bu değildi ama... varlığının ruhuma kattığı rahatsız edici bir sıcaklıktı içimi ısıtan rahatsız ediyordu çünkü yine ayazlarda bırakıp gidecektin beni.. bana ait değildin ki tanrıya aittin.. bir gün mutlaka gidecektin...
uyurken sen kimbilir neler görüyorken rüyanda veya aslında hiçbirşey görmüyorken sen ben sende olan bende olmayan şeyi buldum yüzünde.benim sevgim eksikti bende. kendimide seni sevdiğim kadar sevebilseydim nasılda farklı olurdu herşey.. naslda bana ait olurdu o zaman...

26 Ocak 2009 Pazartesi

hayat

başlatmakmış...
başlamakmış...
devam etmekmiş..
devam ettirmekmiş...
bitmekmiş...
bitirmekmiş...
bitip bitip yeniden başlamakmış...
hayat sahi neymiş gerçekten...
acı da var tatlıda ne biçim bir çorba...
midemi bulandırıyor yaşamak acıda var tatlı da...
içimde bi yerlerde kalmışsın işte yolumu kaybetmişim bulamıyorum...

isanbula gelmiş...

yar istanbula gelmiş ne iyi etmiş de gelmiş hoş gelmişsefalar getirmiş... yar gelirken iyi etmiş...
yar giderken bir de beni bana bıraksa bu kez... yada yar artık hiç gitmese...

25 Ocak 2009 Pazar

Bitt(i)er Çikolata

Ben seni neden sevdim hiç merak ettin mi? yakışıklı olduğun için değil,bütün kızlar sana aşıkkenn sen bana aşık olduğun içinde değil.Ben seni bir hayatı paylaşmanın tadını damağımda bıraktığın için secdim. Bitter çikolata tadındı damağımda kalan.Hayatın acı olan yanını biraz tatlandırmıştın işte.Hayallerine birirni katmak ne değişikmiş, nasıl lezzetli bir tadı varmış. Ben en çok bitter çikolataları sevdim senden sonra....

24 Ocak 2009 Cumartesi

Neden Turuncu?

bu hikayede anlatılan sahıs ve kavram isimleri sahte olmakla birlikte hikaye kime ait asla öğrenilemeyecek bir sır.....

uzun yıllar önce (ama develerin tellal pirelerin berber oldukları kadar eskiye dayanan bir uzunluk değil.) ülkenin birinde (kralların veya prenslerin olduğu baloların düzenlendiği bir ülke değil.) yakışıklı bir delikanlı yaşarmış.(delikanlı hala yaşamakta ama artık o kadar genç değil.)
aynı ülkede bir de güzel genç kızın olması gerkir hikayenin ilerleyebilmesi için.Ama ben bu hikayede önce delikanlıyı (ki hala bir isim bulabilmiş değlim kendisine) daha sonra genç kızı (onun ismi papatya olsun ) anlatacağım. bu hikaye farklı evlerde farklı acıları çekerek büyüyen iki gencin aynı hayatı nasıl başarılı bir acıya dönüştürdüklerinin hikayesi...
Delikanlı ülkenin bol yağış alan çay ve fındık ile ünlü şehirlerinden birinde hasat zamnından sonra dünyaya gelmiş ve hayati boyuncada hep hasat zamanlarını kaçırmış.Çocukluğu çok asi geçmiş delikanlının tarlalarda "ben kızarmış yağ istiyorum"diye isyan çıkartmaya başlamış küçücük yaşında. o zamandan belliymiş karnının doymasıyla mutlu olanlardan olmadığı.okulu hiç sevmezmiş ama öğretmenleri onu hep sevmişler. çok fazla gitmemiş zaten ilkokulda bırakmış okulu. o her zaman en iyisini kendisinin bildiğini sananlardanmış. o küçücük yaşında bu tavrı bundanmış. fındıklara ve çaylara veda etmek zorunda kalmışlar birgün. ve kalabalıklarda kayblmuak kendilerinide yitirmek üzere ve henüz bunu bilmiyorlarken gelmişler hayal ettikleri ama asla ait olamadıkları bu şehre. şehir yorgun şehir huzursuz şehir isyankar karşılamış onları. baştan söylemiş koymuş kurallarını. eğer şehirden birşey bekliorsan veya taşını toprağını altın sanıyorsan senden seni alırım demiş bile. bugün şehri suçlayamayız o yüzden. şehrin hiç suçu yok bu hikayede.
delikanlı bol paça pantolonların meşhur olduğu dönemde geçirmiş gençliğinin en haşarı zamanlarını. bol paça pantolonlar gibi ruhuda bolmuş yürüdüğü her sokağın kirlerini içine doldurup geçermiş sokakların içinden. belkide sokaklar onun içinden.hiçbir yere sığdıramamış kendini hep boş bir yanı kalmış ruhunda. sonra nasıl olduysa bir ideolojiye ait hissetmiş birden kendini.hokus pokus demiş abra kadabra hadi devrim dol ruhuma. devrim doldurmuş ruhunu delikanlının.20 li yaşalrını takıldığı ama asla ait olamadığı bu ideolojinin peşinde koşarakken geçirmiş delikanlı. o dönemlerde ülkenin içinde bulunduğu siyasi dengesizliğin de etkisi yok değilmiş bunda.derken yani ri çağ başlamış hayatta ideolojiler unutulmalıymış zira aşk kapıyı çalmış.bizim papatyanın ise hiç işi yokmuş siyasetle. varoş bir mahallede başka bir dünyaları varmış. komşu sohbetleri hamur işleri danteller derken hayat devam edip gidiyomuş beyaz atlı prensini bekliyormuş oda yaşıtları gibi. çalıştığı konfeksiyonda kesişmiş yolları delikanlı ile. ilk görüşte aşk değilmiş onlarınki cinsel bir çekim belki belki de artık biri gelsede hayatımı değiştirse diye düşünürlerken karşılaşmışlar. aileler istememiş.birbirine bu kadar benzeyen ama bu kadar birbirine zıt bir çift olmuşlar. çiftleşme vakitleri geldiğinde kim takar dünyayı kaçmışlar. düşünmemişler bile . kızcağaz zaten düşünmeyi bilmiyormuşta bizim delikanlıya ne olmuş okuduklarına yaşadıklarıa evlilikte bir özenti miymiş onun için ideolojisi gibi. zaman göstermişki evet buda bir özentiymiş içinde. papatya ile delikanlı evlenmişler. delikanlı psikopat çıkmış daha evliliğin ilk yıllarında şiddet girmiş işin içine. oysa delikanlının ideolojisi gereği hümanist bir yanının olması gerekirmiş. perhiz ve lahana turşusu birbirne girmiş..hamile kalmış papatya delikanlı baba oluyomuş sonunda. e dünyaya geldiler madem herşeyi yaşamalarıda lazımmış inadına.bebek dünyaya gelmek istememiş sanki başına gelecekleri biliyormuşçasına direnmiş anne karnında yok demiş gelmiyorum zorla mı? zorla demişler sana sormadık ki biz. anne baba olmak istiyoruz e sende dünyaya gelceksin artık yapcak bişey yok. gelceğpine gelmişine pişman olmuş bebek. doğar doğmaz yemiş ilk şaplağını doktordan. o anda anlamış bebek bu son şaplak olmıcak tanımadığı birinden yediği...
iki ayrı dünyayı alıp 80 metrekare bir alana sıkıştırırsanız ne olur? bibok olmaz acıolur şiddet olur gözyaşı olur.öylede olmuş..
bebek annesinden ayrılmış daha bebekken. baba beğenmemiş babalık duygusunu belki oğlu olsa farlı olurdu diye düşünmüş.güç bela yine sığmaya çalışmışlar 80 metrekareye. derken aile genişlemeye başamış ikinci bebek yine kız üçüncü bebek yine kız. bizim çok okuyan delikanlı bir erkek doğurmayı beceremediğinden yakınmış papatyanın oysa elma ekip armut biçilmez bil,iyor muymuş çok okuyan delikanlı yoksa işine mi gelmiyomuş....yıllar yılları kovalamış. hikaye herkesin canını yakmaya başlamış. ölümler ayrılıklar ...yazan yazmaktan vazgeçmiş bu hikayenin anlatılacak bi yanı yokmuş.kimse erememiş muradına kimse çıkamamış kerevetine...

Beşpeşe - Elif Şafak part 3

Bir dakika inanılmaz çocuk, bir dakika sonra hayretlere gark ettirecek kadar olgun olankadınlardan;eşikte sıkışmış, cimlerin çarpmaya aday oldukları kadınlardan.Kızçocukluğu ile kadınlık arasında sıkışmışlık değil sadece, aynı anda hem varlık hem karşıtı olmaya muktedir,masum ve şeytan ve kırılgan ve kırıcı...kainatın hallerine özenmişçesine tekmil sıfatlara meyleden kadınlardan.....

Beşpeşe - Elif Şafak part2

İki büyük cemaat var bu dünyada: elindekilerle yetinmesini iyi kötü bilenler ve elindekilerle yetinemediklerini bilebilecek kadar iyi kötü kendini bilenler....

Ta baştan kabullenenler, kolay kolay kabullenmeyenlerin eninde sonunda pes edişini seyretmeyi sever......

Birlikte olduğumuz insanları iyi tanıdığımıza inanmayı yeğlediğimizden, hoşlanmayız kontrolümüz dışındaki süprizlerden...

Beşpeşe - Elif Şafak

Hırkanın rengi yavrağzı. Kir taşımaz bu renk. Çabuk kirlenir.Erimeye Mahkum dondurma rengi.Ebedi edilgenliğin ve katıksız masumiyetin rengi..................
Sınadığın yavruağzı mı kendin mi, onu bilmiyorsun henüz.Tek bildiğin rüyalardan rüyalara dehlizler var uzanan...................
Hep var olanlardan hareketle, var olanlara doğru yöneldin şimdiye değin.Bugünse yokluğun peşindesin.İçinde cılk yaralar açan boşluğun.Nasıl da acımasızsın kendine karşıbu sabah. Suçluyorsun kendini, hem de hüküm biçmekten korkmadan.....................
Açıkça değil,asla somut talepler aracılığıyla değil,kısık,kesik ama sürekli titreşimlerle onlara "korunmak istediğin" mesajını ilettin................son derece akıllı ve kendine hakim görünerek yaptın bunu. Böylesi daha başarılı..............
Işıltılı kabuğunda saklı kalan istiridye sendin.Kapını aralayack elleri bekledin.........
Serçe ümitleriyle,ekmek kırıntıları serpe serpe ilerledin aştığınaşamadığın yollara..............
Hem sana düşman hem de senden bir parça olan bu daimi hüzün dinsin diye, diner diye, bir ümit işte.....

yansıma...

Görgüsüzlüğün adını tanımlamışlar rahatlık diye. Edepsizliği özgürlük saymışlar.Bunlar ki gelecek nesiller bunlar kiyeni nesillerin tohumları. Anlatabilmenin ötesine geçmiş kokuşmuş yaşamları.seviyesizliklerinin adını ortam koymuşlar.kendi anlattıklarına tek kalemle gülmüşler aynı süper egonun sayısız süperleri.tabiri caiz değil dilimin, mürekkebim ağır gelir fikirlerine.Anlatırım anlarım bile belki bu sefil hayatları ama yaşamayı kabul etmem.Saygının ekilmediği hayatlarda hasat tam olsada ürün vitaminli olmaz eksik kalır yaşamlar yeni sayfalar zorlar insanı ve yeni hayatlara açılır bütün A4 kağıtlar..Aynaya bakmaya korkar oldum yüzümün yansıması başkası mıdır diye. Kendi yansımalarımda boğuldum kayboldum benliğimde.Ölüm başka Hayatlarda yeniden doğum yanılgısı yansımamın...

Ezgi Aktaş 16.05.08 20:51

aşk

Ey Aşk;
kapılarını açıp gösterdin bana yarimin gül yüzünü,
sağır ettin bütün seslere ondan gayri.
Ey Aşk;
başka koku bilmez burnum sevdiğimin ten kokusundan gayri.
peki bu yaşattığın sızı nedir ey aşk?
kalbimin yarısı çürümüş gibi ağarmakta,kalan yarısı coşkun bir nehir gibi yatağına sığmamakta.
Ey Aşk;
yaşattığın bu acı dolu coşkunun nedir adı?
Özlem mi,esaret mi,hasret mi?
Söyle ey aşk yarime kavuşacağım gün içimdeki ateş sönecek mi?
ne yiyeceğiz bu akşam
Allah ne verdiyse...
Peki Allah bize bu akşam ne verdi????