14 Ekim 2011 Cuma

GİTMEK....


gitmek yenilmek değildir, gitmek kazanmakta... gitmek gitmektir sadece hepsi bu....

Cem Adrian tesadüfen çalmaya başladı nereye gidiyorsun diye? aklıma düştü hemen "tesadüfler ki tesadüfi değildir..."

şimdi gitme vakti...
bahanesiz,sessizce, yazıyla gitme vaktidir...
heybene doldurduğun bir dolu kalp kırığı ile asfaltların yapıştırmasını bekleme vaktidir....
şimdi vakitlerden can yanığı, gözyaşı ve hüzündür...
oysa babam olsa kucağına yatar saçımı okşamasını isterdim, "üzülme can" derdi belki bana "üzülme geçmeyecek ama alışacaksın.."
herkesin çocukluğunda kaçmak istediği bir anısı vardır böyle zamanlar için heybesinde sakladığı.. benim heybemde çocukluğuma dair hayaller var sadece, hiçbiri gerçekleşmemiş, belkilerle dolu...yollarda, yağmur var...
bir kaçış anı arar bazen insan, dünya bir saatliğine dursa dönmese de nefes alsam diye kaldırır başını gökyüzüne. gökyüzünden yağmur olup yağar gözyaşları içine derinine doğru. saklamak ihtiyacı duyar bazen insan en kıymetli hazinesiymiş gibi boğazında düğümlenip gözünün kenarında biriken yaşı gözlerini kırpmadan bekler öylece. sanki bir kırpsa gözünü çıplak kalacak, sanki bir kırpsa gözünü gökyüzü boşalacak. sanki bir ihtiyacı varki gözünü kırpmaya sorma gitsin....
bu yüzdendir gözü kapalı çıkılır en çılgın yollara, bu yüzdendir bir katilin gözünü kırpmadan katledişi, bu yüzdendir bir kalbin göz kırpmadan kırılışı...

oysa herkes annesinin biricik evladıdır, oysa sokakta arkandan koşma düşersin diye bağarmıştı annen, aman dikkat et başına bişey gelmesin demiştir mutlaka, çoğu kez kızmışsındır da büyüdükçe anlarsın...
sevdaya koşma düşersin, başına bişey gelmesin ki kalbinle hareket etme kırarlar...

oysa babam olsa şimdi, tekrar yatsam kucağına, küçülsem sığsam avuçlarına, aynı şefkatle öpse beni koklasa,dünya dursa bir saatliğine, güven dolu sıcacık bir yer bulsam kendime nefes alsam...

oysa babam olsa şimdi, tekrar tekrar yatsam kucağına bana yağmur hikayeleri anlatsa, uyusam kucağında ben büyüsem... uyumadan baba kucağında büyüyemiyor kız çocukları...

heybeme bakıyorum hep, yola çıkmak için pek çok şey eksik, yollar çıkıyor karşıma bu kez dur diyor dön geri heybene al çocukluğunu öyle gel.. dönüp bakıyorum, bir pencere sanki gelecekmiş gibi çocukluğumun mutlu anları,,,gelmiyor...

ben bekliyorum, yollar bekliyor...
oysa şimdi yollara çıkma vaktiydi, yol olma vakti, yol alma vakti...

7 Ekim 2011 Cuma

RENKLENDİRİN


Hep turuncu yazdım cümle başlıklarımı, herbiri önemli herbiri değerli benim için.
İlkokulda kırmızı kalemle yazmayı hiç sevmedim ben,turuncu kalemlerim olsa derdim turuncu yazsak ya öretmenim ne olur?

Daha o zamanlardan bir dayatmayla getirildik bu yaşlarımıza,"şimdi herkes kırmızı kalemlerini eline alsın büyük harfle..." Neden kırmızı? neden mavi veya mor veya turuncu değil? neden herkes aynı renkte yazmak, aynı biçimde giyinmek zorunda? bir toplum kuralı - kurulu olduğundan mı? peki ya aynı toplum yaratıcılığın geliştirilmesi için bir şey yapmayacak mı?

yapacak elbet, biz çok büyüyünce, işe gitmemiz gerektiğinde başlayacaklar sormaya :"seni neden işe alalım, seni diğerlerinden ayıran ne?" beni diğerlerinden bi bok ayırmıyo sayenizde, çünkü hepimiz kırmızı kalemle yazdık başlıkları.

bu cevabın karşısında size anarşist bu diye bir etiket yapıştırıp kapıyı işaret etmeleri kadar normal bir şey yok maalesef...

Oysa gökkuşağında kaç renk var?