2 Nisan 2008 Çarşamba

Kronik Muhaliften... 2

VİCDANIMIN BANA VERDİĞİ YETKİYE DAYANARAK…


Sıkışıp kaldım hayatın arasında… düşüncelerimle duygularım doğrularımla yanlışlarım kendi iç mahkememde birbirlerini yargılamaya başladılar.. Cezalar kesiyorum kendime. Bazı fikirlerime müebbet veriyorum bazılarına tutuksuz yargılama. Vicdanımın bana verdiği yetkiye dayanarak diye başlıyorum hükmü açıklamaya..
5 yıldır görmediğim bir arkadaşım ismini vermiyorum ama biliyorum bu haftada okuyacak beğenmediği hor gördüğü bu siteyi ve burada yazılanları…
Aradan 5 yıl geçtikten sonra sizin içinizde yeri olduğunu düşündüğünüz birine ilk ne dersiniz?
Bu arkadaşım! Kendin için bir şeyler yap ile girdi konuşmaya ve başladı içinde biriktirdiklerini bana kusmaya. O anlattıkça ben gülümsedim o anlattıkça ben öfkelendim ama en çok o anlattıkça ben onun için endişelendim ve üzüldüm..
Ne yapmalıyım dedim kendim için? Neye ihtiyacım var benim bilmediğim ve yıllar sonra senin beni uyarmana sebep olabilecek kadar önemli olan şey nedir? Düşüncelerini değiştirmelisin dedi bana..
Bu sıralar o kadar çok duyuyorum ki bunu etrafımdakilerden. Düşüncelerini değiştirmelisin hatta kimisine göre hiç düşünmemelisin. Ama seviniyorum bunları duyunca çünkü belli ki birilerinin canını sıkıyor benim düşüncelerim tam da istediğim gibi…
Düşüncelerimi değiştirmeliyim o arkadaşıma göre çünkü yanlış düşünüyorum hatta yanlış olan düşünmem. Bana ideolojiler yoktur sistemler vardır dedi ağar bir dille eleştirdi yazılarımı ve siteyi (ona göre ağar ve yargı dolu değildi),ve beni kim olduğunu bilmediğim insanların sistemlerinin bir dişlisi olmakla itham etti. Aslında daha yazmaya bile başlamamıştım.
Şimdi bana düşüncelerini değiştir, bu olaylardan uzak dur, bu memleketi biz kurtaramadık siz mi kurtaracaksınız diyenlere cevap veriyorum… Evet, bu memleketi biz kurtaracağız. Evet biz. Bir grup muhalif hem de kronik…
Madem memleketin kurtarılmaya ihtiyacı olduğu düşüncesine katılıyorsunuz ve bizim bu konudaki çabalarımızın da farkındasınız ve madem siz de bu konuda geçmişte bir şeyler yapmaya çabaladınız neden şimdi bizlere destek olmak yerine bizleri vazgeçirmeye çabalıyorsunuz? Yoksa o kadar mı uzaktasınız fikirlerinizden. O kadar mı ters düştünüz bir zamanlar inandıklarınızla? Yoksa bizi eleştirme sebebiniz biraz olsun vicdanınızın sızlaması mı? Yoksa bir zamanlar size ters gelenlerin şimdi en büyük pay sahibi oldunuz da sizinde rahatınız bozulur diye mi korkmaktasınz?
Vicdanımın bana verdiği yetkiye dayanarak arkadaşım! ben düşüncelerimi sonsuza dek serbest bırakıyorum. İster kabullen ister eleştir ister tehdit et ben düşünmeye ve yazmaya devam ediyorum. Silahla sopayla taşla bir şeyler yapılabilir mi, buna inanmıyorum. Tehditle bir kaçını öldürmeye bir kaçını hapse tıkmakla bu düşünceler bu vicdanlar bu hepimiz biriz düşüncesi susar sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Konuyu biraz dağıtmak suretiyle aklıma gelen bir çocukluk oyunundan bahsetmek istiyorum.
Biz dokuztaş diye bir oyun oynardık sokakta. Dokuztaşı özenle üst üste dizer daha sonra bir topla onları vurup devirirdik. 2 ayrı grup olarak oynardık oyunu. Sıra bir onlara gelirdi bir bize. Taşları deviren taraf dağılırdı ve taşları tekrar dizmeye çabalardı. Diğer grup onları vurmaya çalışırdı. Dokuztaş dizilince bağırırdık dokuztaş! Diye ve kazanmış olurduk.
Şimdi bunu ben nereye bağlayacağım?
Geçenlerde çocuklar sokakta oynuyorlardı. Bende hararetli bir tartışmadan eve dönüyordum. Bir an düşündüm işte memlekette oynanan oyun dedim. İki grup mu var diye sordum sonra kendime. İki grup varmış gibi mi gözüküyor yoksa? Birileri özenle dizmeye çabalıyor kendi yasalarını doğrularını kanunlarını tasarılarını birileri yıkıp aynılarını yeniden dizmeye çabalıyor. Yani hamur değişmiyor taş yine taş sadece dizenler isim değiştiriyor. Ve her seferinde taşlar biraz daha eskiyor biraz daha yıpranıyor. Parti isimleri değişiyor suratlar değişiyor kişiler kimlikler değişiyor ama oyun değişmiyor. Biri sağ taraftan dizmeye çabalıyor taşları diğeri sol taraftan bazen ortadan dizmeye çabalayanlar bile oluyor. Ama taş hiç değişmiyor. Eğri olmuş doğru olmuş o da mühim değil önemli olan dizmek önemli olan kazanmak önemli olan bağırmak dokuztaş diye..
Vicdanımın bana verdiği yetkiye dayanarak; taşları yenilemeye ve oyuncuları değil yanlışları düzeltmeye, bunu yaparken karşıma çıkacak tehditlere ve yıpratıcı tavırlara aldırmamaya, gücümü daha çok okuyup daha iyi araştırıp öğrenmekten almaya karar veriyorum.
Gelecek hafta sizlere çelik çomak ekonomi oyununu veya önüm arkam sağım solum IMF aldatmacasını veya kör ebe kör doktor kör öğretmen kör öğrenci kör halkım oyununu anlatmaya çalışacağım.
Bu arada eski arkadaşım gibi yalnızca kendi düşüncesinin ve tek bir doğrunun olduğuna inanlara da bana sadece sorunla değil sorunla beraber çözüm ile gelin diyorum. Farlı yorumlara farklı düşüncelere ihtiyacımız var ancak bunlar kulaktan dolma ve birilerini karalamak adına olmazsa işe yarayabilirler. Niyetiniz birilerini karalamak senin düşüncen yanlış, yanlış taraftasın demek mi yoksa mevcut yanlışları düzeltmeye çabalayıp dünyayı herkesin yaşayabileceği bir yer haline çevirmek mi?
Niyetiniz kendi egonuzu tatmin etmek mi? Yani ben yanlış düşünüyorum dediğimde çözülecek mi açlık sorunu veya işsizliğe çözüm olabilecek mi artık düşünmemem? Yahut bana bu işleri bırak diyenler (bu arada hangi işleri?) ben bıraktığımda sizin davanız çözülmüş olabilecek mi beni sustursanız yeterli olabilecek mi? Ben denizde bir damlayım sadece. Ama doğru denizde olduğumu ve doğru yöne aktığımı biliyorum buna inanıyorum ve inandığım müddetçe de bu uğurda bir şeyler yapmaya devam edeceğim. Bu kimi zaman meydanlarda yürümek olacak kimi zaman yazı yazmak kimi zaman içerde kimi zaman dışarıda ama vazgeçmeyeceğim.
Güneşli günler göreceğiz inanıyorum. Yağmur da yağsa berekettir diyorum ve yolumda yürümeye devam ediyorum…
Herkesin emeğine sağlık…