29 Nisan 2009 Çarşamba

an...

ve sen merak etmelisindi benim sonramı öncem önemli değilken artık sen gelip yarınımı değerli kılmalısın oysa sen anımı merak ettin geçmeye yüz tutmuş yakın zamanımı...

sigara

bir sigara yakasım geldi, derin bir nefes çekesim ardından, sigaraını ucunda yakasım geldi kendimi de... ama ne sigara yaktım ne kendimi... çünkü sigara yasak olsun dedik, yasak oldu yanmalar da...

3nokta edermiş

noktalar koymuştuğu yoıkluğuna yazdığım şiirlere mektuplara... oysa yanlış yapmışım ne kadra da çok... öğrendimki devamı var demekmiş 3nokta... oysa sen bir daha görmemeliydin beni bir daha söylememeliydin sevdiğini... öyle olursa daha kolay tutardım ben sevgilimin elini...oysa şimdi 3nokta var aramızda sanki ben seni bekliyormuşum sende birgün gelecekmişsin gibi... bak işte yine sensizliğe yazdım bunu...istemesende belki ben istesemde sadece sende dahil oluyorsun her hikayeye başladığımda... 3noktalar olmasa sana konmasa ve serçeler yavrulamaya başladığında daha yeni yeni sen sadece minik bir solucan olsaydın hikayemde...oysa sen yeni doğan serçenin kanadı olmuşsun ben mi öyle yazdım sen ben yazdım diye mi oldun bilmiyorum olmasaydın iyi mi olurdu onu da bilmiyorum... ben neyi bildiğimi de bilmiyorum seninle ilgili... varmıydın gerçek miydin biz miydik biz diye bişey hiç oldu mu bilmiyorum... araya yollar girdi araya uzaklık girdi araya başka eller başka sevdalar girdi ama kalbe yakın yerde sen kaldın yine...bak bu hikaye de 3 nokta ile bitiyor işte.... ben birini böyle sevmedim ben kimseyi yürekten içimden sevemedim sanki yaratan bana vermemiş gibi sevmeyi...başkalarının acılı aşk hikayelerini anlatıyorum... bir sevsem nasılda derinden severim...bir sarılabilsem bir öpsem öyle derin olur ki kendi derinliğimde boğulurum...ne kadarı bana ait anlattıklarımın ne kadarı gerçek ne kadarını hissediyorum... ne önemi var ben yazmak için gelmişim dünyaya siz hissedin anlatın hikayelerinizi bırakın gerisi benim hayal gücüm...
kime yazdım bunu ben şimdi... hayatında 3noktaları olanlara yazdım biraz edaya yazdım biraz şuleye biraz tanımadığım parktaki kıza biraz ona biraz buna acı çekene yazdım unutamayana...

Bir Plesenta Uzantısıdır Yaşamak...

İnsanlar mucizeler için doğmuştur...
İnsan başarmak için gelir dünyaya başarısızlık için değil!.. Gittiğim bir eğitimde duvara asmışlardı bu yazıyı 5. kat girişinde merdicvenlerden hemen sonra solda.
Evet insan başarmak için doğmuş olmalıydı, çünkü zaten dünyaya gelişi bir başarıydı. Milyonlarca spermden biri, sadece belli zamanlarda üreme için uygun olgunluğa erişmiş bir yumurtayı bulur önce. Hayatta benzer buna. Milyonlarca olasılıktan birisindir hayatta, tercihlerinle, fikirlerinle sadece kendin olarak bile. Sonra yaşamını uygun olgunluğa getirmek için bir sürece girersin. aile,okul,iş,arkadaş ortamları.. Her birinde zaman zaman durup soluklanırsın. Sperm yumurtayı seçip döllemek için bir giriş yaptığında yumurtanın da bu olaya kayıtsız kalmaması ve spermi beğenmesi , seçmesi ve izin vermesi gerekir. yani sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda değildir.Sonra embriyo oluşmaya başlar. o sırada dış etkenler - kadın,erkek - bu oluşuma izin vermelidir. yani hayatta da dış etkenler yaşamımıza izin verdiği sürece yaşayabiliyoruz. bazen bir deli kurşun göğsümüzü ortasın geçip gidiveriyor...
Derken bir plesenta uzantısında başlar yaşam...
Canlı canlı olabilmek için canlı kalabilmek için başlar anne karnında mücadeleye. Bilseki dünyaya geldiğinde de süreç aynı devam ediyor. Çünkü doğanın bizleri karnıda taşıya bir anne figürü olarak ne kadar da başarılı olduğunu düşünürsek görüyoruzki anne karnındaki mücadelemiz yaşmak uğruna ve daha iyi yaşamak uğruna. ve zorlu mücadele 9 ay 10 gün sonra biter embriyo için yani tm olgunlaştığında, ama insan için dünyadayken bu süe ne kadar belli olamıyo, yani ne zaman doğanın karnından toprak anaya kavuşuruz bir büyük bilmece. ölüm insan oğlunun korkulu merakı...Bir mucizeyi başalatabilmek için aylardır bulunduğu yere veda ederken canlı yeni bir yolculuğa başlar aslında hiç de yabancı olmadığı. tam da oluşumuna ilk izin verilen yerden gelir dünyaya. ölürken de tam da oluşumumuza lk izin verilen yere gitmez miyiz?
İnsanın oluşumu ve doğumu arasındaki süreç ile yaşamı ve ölümü arasındaki süreç birbirine benzemiyor mu?
Bir plesenta uzantısıdır yaşam, bütün iş vaktin ayarlanması..

Ezgi Aktaş 28.04.09 08:36

24 Nisan 2009 Cuma

tango zamanı

Tangoya başlamak istiyorum dedi içimdeki oynak kadın biraz terle biraz dağıt dedi kendine ayır zamanını itiraz ettim önce bütçe dedim sonra vakit yok dedim ayarlamak lazım hem fedakarlık da gerekir dedim kavga ettik kendimle uzun uzun sonra peki dedim herkesin istediğini yapıyorum kendi istediğimi de yapıyım madem olur dedim kendimle anlaştım cumartesi yeni insanlar ile barışmaya gidiyorum. şimdi arjantine yolculuk ispanyaya daha var nasıl olsa...

ayrılıktı adı...

Derin bir acıydı içindeki çünkü keşkelere gebe bırakmıştı sevdasını. uzak yolar girmişti araya ama onları ayıran bu değildi hem atilla ilhan söylemişti ayrılıklar da sevdaya dahildi çünkü ayrılanlar hala sevgili. bir başkasının elini tutuyordu şimdi ikisi de. bir başka ilişki içinde 2 olmuşlardı ama tekil bireyselliğinde kayboluyorlardı aşkın. oysa yüce bişey verilmişti onlara. sevmek derinden en yürekten dudaklarında eriyerek ve bütünleşerek ruhun sarsıcı bedeninde belli belirsiz bir el gibi gezerkn her bir hücresinde. bir başkasına sarılarak ama onu sararak yaşarken her daim ot çeker gibi. nerden gelir anlamsız sorular en hatırladığın yerde bırakmalısın yaşamayı nasılda kolay kandırıyor insan seviyorum diye nası basit iki kelime oluyor ait olmayınca yüreğe. hem insan herkesi sevebilir kolayca ama 2 olunca değişir işte. gün tuhaftı gün acı tatlar bıraktı köftenin yanında yenen acılı ezme gibiydi içeride kalanda. yenen ne kadar lezzetli bir yemekti oysa. ah nasıl bir cezaydı bu aşka.adı ayrılıktı ama ayrılık gibi değildi bu. ismi konulmuştu ama yaşanamıyordu bir türlü sevda bırakmıyordu peşlerini. başka yaşamların içinde birbirlerini arayıp duruyorlardı. böyle bitmeseydi bu kadar acıtmazdı belki de . keşkeye gebe bırakmasalardı sevdalarını beklemek zorunda kalmazlardı bir gün doğacak yeniden aşk diye. sessizce çıkıp gidişleri seyretmek sessizce veda etmek çoğu kez sadece bakmak hatta bakamamak almıştı en kavuşulan en sevişilen anların yerini. uzaktan geçerken belki karşı kıyıdayken o sen buralarda el ele dolaştığınızı düşüne dur o karşı kıyıda sarıldığınızı hatırlasın. kim vermişti bu hükmü bu aşka. ah sevda içeride yaralar açmaya devam ediyordu işte. acıtıyordu, kanatıyordu belki biraz saçmalatıyordu. nasılda yoktu şimdi bir zamanlar herşey olan. nasılda bırakmıştı bir zamanlar nefes olan. sevda bitmemişti ama biten bişeyler de vardı işte. en zoru da geri dönmekti. değişmişti insan kollarına başkasını almıştı başkasını sarmıştı derinden ama hep onu düşünerek. başka vücutlar girmişti kalp ile araya. eskiden temiz olan kirliydi artık. el değmemiş olana el değmişti belli belirsiz. kalbe yakın bi yerden bir acı kalbe yakın derinden bir sızı kalbe yakın kalbe ait ne varsa hep kırık yıkık artık...

ATİLLA İLHAN

AYRILIK SEVDAYA DAHİL

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ

21 Nisan 2009 Salı

hayat

çok şey istemiyorum hayattan mesela koca istemiyorum bana ait bir bebek istiyorum sadece. sonra küçük bir çatı katına razıyım yalnız yaşayacağım. bir tane köpek istiyorum geceleri yürüyüşe çıkarcağım. ufak bir tosbağa araam olsun yolarda perişan olıyım istiyorum. bozulan aletlerimi ben tamir edebilirm. sora istediğim zaman çıkıp gidebilmeliyim uzaklara bir kaç parça eşya ve bebeğimle birlikte nerde istersem orada büyütebilmeliyim onu.çok oldu galiba oysa benim hırslarım yok en iyisi olmak için mücadele vermek istemeiyorumki ben. sadece yaşamak istiyorum. deniz kenarına gidip havayı içime çekmek istiyorum. buz gibi suya dokunmalıyım yosun kokmalı ellerim. canlılığı yaşamı hissetmeliyim. sevgilim sen okursan yakın bir zamanda bu yazımı beni denize götür birkaç şişe şarap alalım bi de ateş yaktık mı ben sana şarkı söylerim hikayelerimi de anlatırım. sevgilim ben yaşamay özledim hadi denize gidelim..
çocukken salıncakta sallardık birbirimizi bir iki üç saymayı salıncak sırasında öğrendik belki. şimdi kurşunları sayıyoruz bir iki üç saymaktan nefret ettik bugün...

Şükür Anne ...

bugün bebeğim annen sana masallar anlatacak. bugün henüz doğurmadığım güzel bebeğime öyküler yazacağım. aynı elbiseleri diktireceğim ikimiz için. saçlarımı kestireceğim seni kucağıma aldığım gün beraber uzatacağız. dalgalanırsa saçın bende dalga yaptıracağım. benim bir parçam olacaksın ya sen bende senin bir parçan olacağım. ama bana kızacağını da biliyorum meleğim. öfkeni içimdeki sevgiyle besleyeceğim beni nefretinle öldürmeni bekleyeceğim. nasılda anne olmak istiyorum bugün sana sarılmak için. ahh henüz oluşmamış mucizem neler adadım yokluğuna. hormonlarım fazla mı çalışıyor bugünlerde sevdadan mıdır bilmem. yine anneliğim tuttu işte. bütün çocuklara yetecek kadar sevgim var içimde hepinize dağatabilirim sıraya girin. ellerinizden tutabilirim hepinizin kucağım büyük hepinize yer var koynumda. bütün dünya çocuklarına sarılabilirim bugün ayırmadan öteki olmadan henüz o kirlenmeden. öte lememişken hayat henüz onu sevebilirim bana ait gibi. bugün şükredebilirim kadın olduğum için ve karnımda büyüteceğim çocuklarıma hikayeler yazma yeteneği verdiği için bir kez daha şükredebilirim. bir plesanta uzantısı kadar yaşam....

13 Nisan 2009 Pazartesi

kim...

Bir ses gelir bazen, senden başkası duymaz.bir koku duyarsın, başka burunlara ulaşmayan. seni kimleştirir duyuların. hayaletler sarar geceyi ardından. ataların olmayan tanrılara tapmıştı ne de olsa. soluk üfler ruhuna gece. hayal olan masal olur... içeri gelen gölge içine gelir. bir düş ki düşünmekten geçer yolu...ahh nasıl anlatsam kanıyor prangalarda düşlerim. yaralarımı sarmaya gel sevgilim.. dudaklarının değdiği yerde yenilenir hücrelerim...

7 Nisan 2009 Salı

Ölüm Grubuna İtiraz...

kim değil ki ölüm grubunda doğuştan dahil olduğumuz bir grup ölüm. çıkmak ben oynamıyorum demek de yok hem. sona tek bir galibi var sen ne kadar iyi oynarsan oyna o grupta hep ölüm kazanır. garip bir kokusu renkli bir rengi vardır ölümün. gidip gelmeler yoktur girip çıkmalarda tek ve kesindir. yaşamak gibi değil yani ölümün bir asilliği vardır her daim. kesin ve nettir bu gruptaki herşey. ölüm grubunda olduğunu farkettiğinde insan derin bir nefes almalı ve çok geçmeden geri vermeli.

eğer verebildiysen nefesini yaşıyorsun demektir. veremiyorsan bilki ölüm kazandı oyunu. çünkü ölüm tek yanı olan tek tarafı olan bir yer.gidince gelemiyorsun, verince alamıyorsun, kapatınca gözlerini aynı yerde açamıyorsun belkide hiç açamıyorsun kim bilir. ve eğer sen şuanda yaşadığını farkettiysen ve anladıysanki bu dünyadaki tek var olma sebebimiz sadece ölüme hazırlık ve anladıysan bu yarışa gerek yok zaten galibi belli ve anladıysan derin nefesler almalısın, deniz kenarına gidip bir cigara yakmalısın...

ve cigaranın ucunda seni hiç ölmicekmişsin gibi yaşatan herşeyi yakmalısın, yeniden başlamalısın herşeye çocuk olmalısın bir kere insan çocuk olabilmeli. yoksa ölüm hep zamansız kalır senin karşında ve sen hep erken gittiğini düşünürsün. oysa yapacak ne kadar da çok şey vardı. dünyayı dolaşacaktın neden? görmeli işte insan. burası tamam da diğer tarafta ne var merak ediyor bir kere. merak kediyi öldürüyor Allahtan insana bir şey yapmıyor.:))

ABİME....

6 Nisan 2009 Pazartesi

ayna...

Hiçe benziyordum bugün ayna ayna söyle bana demeden söyledi ayna. bugün hiçe benziyorsun. duymaka istediğim bu değildi oysa ben içimdeki hangi prensesi bugün öldürmeliydim onu sormak için gitmiştim aynaya. acıması yoktu bugün aynanın. sen dedi bugün hiçe benziyorsun.