24 Ocak 2009 Cumartesi

Neden Turuncu?

bu hikayede anlatılan sahıs ve kavram isimleri sahte olmakla birlikte hikaye kime ait asla öğrenilemeyecek bir sır.....

uzun yıllar önce (ama develerin tellal pirelerin berber oldukları kadar eskiye dayanan bir uzunluk değil.) ülkenin birinde (kralların veya prenslerin olduğu baloların düzenlendiği bir ülke değil.) yakışıklı bir delikanlı yaşarmış.(delikanlı hala yaşamakta ama artık o kadar genç değil.)
aynı ülkede bir de güzel genç kızın olması gerkir hikayenin ilerleyebilmesi için.Ama ben bu hikayede önce delikanlıyı (ki hala bir isim bulabilmiş değlim kendisine) daha sonra genç kızı (onun ismi papatya olsun ) anlatacağım. bu hikaye farklı evlerde farklı acıları çekerek büyüyen iki gencin aynı hayatı nasıl başarılı bir acıya dönüştürdüklerinin hikayesi...
Delikanlı ülkenin bol yağış alan çay ve fındık ile ünlü şehirlerinden birinde hasat zamnından sonra dünyaya gelmiş ve hayati boyuncada hep hasat zamanlarını kaçırmış.Çocukluğu çok asi geçmiş delikanlının tarlalarda "ben kızarmış yağ istiyorum"diye isyan çıkartmaya başlamış küçücük yaşında. o zamandan belliymiş karnının doymasıyla mutlu olanlardan olmadığı.okulu hiç sevmezmiş ama öğretmenleri onu hep sevmişler. çok fazla gitmemiş zaten ilkokulda bırakmış okulu. o her zaman en iyisini kendisinin bildiğini sananlardanmış. o küçücük yaşında bu tavrı bundanmış. fındıklara ve çaylara veda etmek zorunda kalmışlar birgün. ve kalabalıklarda kayblmuak kendilerinide yitirmek üzere ve henüz bunu bilmiyorlarken gelmişler hayal ettikleri ama asla ait olamadıkları bu şehre. şehir yorgun şehir huzursuz şehir isyankar karşılamış onları. baştan söylemiş koymuş kurallarını. eğer şehirden birşey bekliorsan veya taşını toprağını altın sanıyorsan senden seni alırım demiş bile. bugün şehri suçlayamayız o yüzden. şehrin hiç suçu yok bu hikayede.
delikanlı bol paça pantolonların meşhur olduğu dönemde geçirmiş gençliğinin en haşarı zamanlarını. bol paça pantolonlar gibi ruhuda bolmuş yürüdüğü her sokağın kirlerini içine doldurup geçermiş sokakların içinden. belkide sokaklar onun içinden.hiçbir yere sığdıramamış kendini hep boş bir yanı kalmış ruhunda. sonra nasıl olduysa bir ideolojiye ait hissetmiş birden kendini.hokus pokus demiş abra kadabra hadi devrim dol ruhuma. devrim doldurmuş ruhunu delikanlının.20 li yaşalrını takıldığı ama asla ait olamadığı bu ideolojinin peşinde koşarakken geçirmiş delikanlı. o dönemlerde ülkenin içinde bulunduğu siyasi dengesizliğin de etkisi yok değilmiş bunda.derken yani ri çağ başlamış hayatta ideolojiler unutulmalıymış zira aşk kapıyı çalmış.bizim papatyanın ise hiç işi yokmuş siyasetle. varoş bir mahallede başka bir dünyaları varmış. komşu sohbetleri hamur işleri danteller derken hayat devam edip gidiyomuş beyaz atlı prensini bekliyormuş oda yaşıtları gibi. çalıştığı konfeksiyonda kesişmiş yolları delikanlı ile. ilk görüşte aşk değilmiş onlarınki cinsel bir çekim belki belki de artık biri gelsede hayatımı değiştirse diye düşünürlerken karşılaşmışlar. aileler istememiş.birbirine bu kadar benzeyen ama bu kadar birbirine zıt bir çift olmuşlar. çiftleşme vakitleri geldiğinde kim takar dünyayı kaçmışlar. düşünmemişler bile . kızcağaz zaten düşünmeyi bilmiyormuşta bizim delikanlıya ne olmuş okuduklarına yaşadıklarıa evlilikte bir özenti miymiş onun için ideolojisi gibi. zaman göstermişki evet buda bir özentiymiş içinde. papatya ile delikanlı evlenmişler. delikanlı psikopat çıkmış daha evliliğin ilk yıllarında şiddet girmiş işin içine. oysa delikanlının ideolojisi gereği hümanist bir yanının olması gerekirmiş. perhiz ve lahana turşusu birbirne girmiş..hamile kalmış papatya delikanlı baba oluyomuş sonunda. e dünyaya geldiler madem herşeyi yaşamalarıda lazımmış inadına.bebek dünyaya gelmek istememiş sanki başına gelecekleri biliyormuşçasına direnmiş anne karnında yok demiş gelmiyorum zorla mı? zorla demişler sana sormadık ki biz. anne baba olmak istiyoruz e sende dünyaya gelceksin artık yapcak bişey yok. gelceğpine gelmişine pişman olmuş bebek. doğar doğmaz yemiş ilk şaplağını doktordan. o anda anlamış bebek bu son şaplak olmıcak tanımadığı birinden yediği...
iki ayrı dünyayı alıp 80 metrekare bir alana sıkıştırırsanız ne olur? bibok olmaz acıolur şiddet olur gözyaşı olur.öylede olmuş..
bebek annesinden ayrılmış daha bebekken. baba beğenmemiş babalık duygusunu belki oğlu olsa farlı olurdu diye düşünmüş.güç bela yine sığmaya çalışmışlar 80 metrekareye. derken aile genişlemeye başamış ikinci bebek yine kız üçüncü bebek yine kız. bizim çok okuyan delikanlı bir erkek doğurmayı beceremediğinden yakınmış papatyanın oysa elma ekip armut biçilmez bil,iyor muymuş çok okuyan delikanlı yoksa işine mi gelmiyomuş....yıllar yılları kovalamış. hikaye herkesin canını yakmaya başlamış. ölümler ayrılıklar ...yazan yazmaktan vazgeçmiş bu hikayenin anlatılacak bi yanı yokmuş.kimse erememiş muradına kimse çıkamamış kerevetine...

Hiç yorum yok: