16 Ekim 2013 Çarşamba

GEŞMİŞİNE- GELMİŞİNE – GELMEYİŞİNE-GEÇMEYİŞİNE

Birinin geçmişini affetmek mümkün müdür? Geçmişine rağmen sevilebilir mi biri? Yoksa gelmişini sırf bu yüzden geçmişini affedemediğimiz birini çok mu sevmişizdir? İkiyüzlülük müdür ki bu? Hangisi dürüstçe? Birinin hayatında varken, O’na hatalar yapıyorken, O’nu kırıp üzüyorken, O’nu hırpalıyorken, geçmişini nasıl yargılayabilirsin ki? Beklemek en büyük kumardır oysa…. Gelip gelmeyeceğinden bir haber beklersin. Gelince ne olacağından bir haber beklersin. Hangisinin acısı daha katlanılır öğrenmek için beklersin. Gelip gidince yine beklersin. O gider sen beklersin. O gelir sen beklersin, ne zaman gidecek diye beklersin, ne zaman gelecek diye beklersin. Senin payına hep bekleme hali düşer, sarı ışıktasındır… sen hiçbir vakit istediğin anlarda olamamışsındır bu yüzden. Pişman olursun, pişman edersin vakitsizliğini… Payına düşene katlanma durumu vurur seni. Kulaklarından gözlerine ateşler düşer. İçin yanar defalarca, farklı biçimlerde aynı acıyla. Bu yangın seni yok edecektir bir biçiminde. Öyle çok yanarsın, bilirsin bu kez doğamayacaksındır küllerinden. Yandıkça acın artar, yandıkça yanarsın… Acı daha da harlar ateşini, yandıkça yanar, yandıkça acırsın, bir kısır döngü… Gözlerin yanmaya başlar sonra, sözlerin yanar. O’na ait ne varsa içinde yanar. O hiç yoktur aslında, sen sadece yanarsın. Yanmayı seçmişsindir bir kere ahir zaman içinde. Aklın başına gelsin diyedir bütün yaşadıkların, aklını yitirirsin, aklın yanar...

Hiç yorum yok: