24 Ocak 2011 Pazartesi

ACISTAN

Bir yer var içimde kimseelere göstermediğim bir yer. Arada bir kapısını aralıyorum.. Çoğunlukla orada yaşıyorum, en ben halim orada diye. bir yer var içimde kapımı azıcık aralasam sağnak bir yağmur başlıyor dışında gezenlere.. bir yer var içimde çocukluğumda hapsedildiğim, cezaya bırakıldığım bir yer. karanlık renksiz, turuncusuz bir yer.. canımı yakan ama kurtulamadığım bir yer. bir yer var içimde sözlerimin yazmalarımın hiçbir anlam ifade etmediği bir yer. soğuktan yanıyor tenim içinde tarifsiz.. kulaklarımda çocuk seslerim. bir dizi cümle.. birilerine ait olan eşyalardan örülü bir hayat. kendime ait bir yatağım hiç olmadı benim... gözlerimi kapatıyorum etrafım acı. gözlerimi açıyorum etrafım acı. aynı can acısyla kan ter içinde uyanıyorum ter ter acı boşalıyor üzerimden..sesimi duyan var mı? yok herkes fazlasıyla meşgul. zaten birine duyarlı olmak lüks bu devirde.. birinin acısını dinlemek sıkıntı verici. sen anlatmaya başlamadan karşındaki hazırlıyor kendi hayatındaki acı dolu yanları. niyeti benim acım senin acını döver demek. dövsün peki. kaç kere dayak yedim hatırlamıyorum ki.. benden daha kötü durumda olanlar bütün sorumluluğunuz üzerimde. sizin yüzünüzden acı çektiğimi anlatamıyorum kimselere.. oysa içim öyle yanıyor, öyle kanıyor...
hergün beddua ettiğim adam,babam... bugünde yine acılar içinde can vermeni diledim. beni bıraktığın bu lanet dünya yüzünden seni asla affetmeyeceğim. hiçbirgününün iyi geçmesini istemiyorum. yediğim yemekten tad almıyorum, kokladığım çiçeklerin tümü solmuş, hiçbir anlamı yok yaşamanın. nefes alışverişi sadece.. sende benim gibi yaşa istiyorum. zevk alma hiçbir şeyden. eskiden gözyaşlarımın tadı vardı artık onlarda tatsız...
bir canavar yarattın sen...bir deli...bir akıl hastası yarattın...öfke doluyum, tahammülsüzüm, bağımlıyım... sayende hepsi. acılara dayanabilmek için, dayanabilmek adına... ellerim titriyor makyaj yaparken, aylardır kalem çekemiyorum gözüme... yemek yerken üzerime döküyorum. tadını alıyım diye her yemekten dolduruyorum tabağıma, ellerine sağlık çok güzel olmuş diyorum yapana,hiç tad almıyorum oysa. bu yüzden kilo alıyorum her geçen gün... sinir krizi geçiriyorum en ufak bir sorunda, ilaçlar da fayda etmiyor artık, başkasıda. şimdi söyle bana benden nasıl bir gelecek olur?nasıl bir anne olur benden?nasıl bir eş olur? benden bir manyak yarttın sen.. şimdi geçmişsin denizin karşısına tadını çıkarıyorsun yarattığın eserin....

Acıstanda yaşıyorum... Acı çok....

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazını ağlayarak okudum Ezgi. Samimiyetime inanır mısın bilemem ama çok etkilendim. Hep savunduğum bir şeyler var hayatta. Arkasında durduğum. Anne olmak, bebek doğurmak olmamalı bir kadının hayatında. Aile olmak olmalı, bunun için de adam gibi adam bulmalı. Sor şimdi var mı adam diye etrafında, ben yıllardır Kar'dan Adam bile göremiyorum. Beş dakikalık zevkler uğruna koca hayatlar hiçe sayılıyor. Sanırım sende o hiçe sayılmışlığın içindesin. Bir sihirli değneğim olsa, üç dileğimden biridir seni mutlu görme isteğim. Merak ediyorum oda okuyor mu bu yazıları, canı yanıyor mu senin bu kahırlarına karşılık. Pişman mı acaba dünyaya gelmeni sağladığına.

Kimsenin acısı kimseyi dövemez. Çünkü her insan başka bir yerinden yaralanır. Bana göre hiç bir sancı iki kere aynı yere saplanmaz.

Bak ben sana ne anlatacağım. Ben bir anneyim. 10 yaşında bir oğlum var. Babasını sadece 1 yaşına kadar görebildi. Çünkü babasıyla 1. yaş gününden sonra ayırdım yollarımı. Oğlum onu hiç hatırlamıyor bile. Sebep dersen boşanmaya giderken de aradım bir çok neden. Bana bir kere bile elini kaldırmamıştı. Bir kere bile küfür etmemişti. Beni kere bile aldatmamıştı. Aksine üzerime titrer, sen yanımda olmayınca beni telaşlar alıyor derdi. Onun çok sevgisi onu hastalıklı bir kıskançlığa itmişti. Oğlumun doğum gününün ardından gelen gün gece yarısı uyandım yatağımdan. Baktım şöyle bir yüzüne, çok düşünmedim sadece bir dakika. Sonra dedim ki kendime, mecbur değilsin onu sevmeye. Oysa o beni buna mecbur edebilmek için bir bebek yapmıştı sadece. Beni o eve oğlumun bağlayacağını düşünmüştü bencilce. Bütün tehditleri oğlumu elimden almak üzerineydi.Canımı alması bile daha iyi gelebilirdi.Gecenin ikisinde terk ettim evi. Oğlum zaten hep annemdeydi. O günden sonra parkta bir baba-çocuk görsem, oğlum onları görmeden onu oradan uzaklaştırayım diye envai çeşit yalanlar uydururdum. Bebek arabası süren babaları hep kıskanırdım. Çocuklarının yanında oldukları için. Mutlu evliliklerden nefret ederdim haince. Gelinlik görmeye tahammül edemez, hiç bir düğüne gitmez, her bulduğum beyaz giysiyi gelinlik sanardım. Dolabım hep siyahtı, hayatım gibi. Beş dakikalık zevk bir hayatı mahvediyordu. Oğlum babasız büyüyor, dahası benim annesi olduğumu bilmiyordu. Ailem onunda ailesi oldu. Babam bana gösterdiği şefkati ayırmadan oğlumada verdi. Mutlu giden ilişkileri hep kıskandım. Mecbur bırakılmayan hiç birşeyim olmadı çünkü. Hayatım mahvolmuştu ve ben tüm bunlara rağmen oğlum için hayata inadına asıldım. Belki öğrendiğinde karşıma geçip bana çok büyük bir hesap soracak, benim babam nerede diye. Belki ondan babasını sakladığımız için bizden nefret edecek. Biz bir dediğini iki etmezken, o hiç hayatımızda olmayan babasına dönecek. Ama neden sakladım biliyor musun, senin anlattığın gibi bir baba olmasından korktuğum için. Mecbur bırakılan bir ilişkide baba şefkati yer alamayacağı için. Dahası anlattığın adam gibi bir adamı hayatımda gördüğüm için.

Anlattığın acı seni doğrudan yaralamış, beni teğet geçmiş belki. Ama bak öznesi aynı bu cümlenin. O da bir baba, öbürü de...

Oturmuş seninle ortak nokta arıyorum zannetme lütfen. Sadece bil istedim. Acı farklı yerlerden vuruyor herkesi. Haince arkadan saldırıyor belki. Sen inadına yüzünü dön hayata. Tut iplerini sıkı sıkı. Hiç birşeye, acılara bile mecbur bırakma kendini. Saçma gelecek ama bir menekşe al kendine. Koy mutfağına. Menekşe çok sever yemek kokularını. Uyandığında ilk menekşen gelsin aklına. Onun için burdayım de hayata. Ona su vermek, yemek yapmak için. Sende beş dakikalık zevklerin kurbanı olma.

(Dertleşmek istedim seninle. )

Adsız dedi ki...

İkinizin de yazılarını okudum... Size şu saatten sonra timsah göz yaşı gibi gelebilecek bir erkeğin göz yaşını akıttım biraz önce. Bir kadının hatta iki kadının aynı ortak noktada buluştuğu ve farklı acıları yaşadığını görebilmek hatta bunu hissedebilmek ve bu iki acıyıda kendi cinsimin yapmasından daha kötü daha aşağılık ne olabilir. Okurken her harfi, kelimeyi ve cümleyi daha da tiksindim erkek olmaktan. Neden diye sordum kendime, neden bunca acı yaşatılır bir değil iki değil sizin gibi onlarca yüzlerce kadına... Soruyorum, düşünüyorum, arıyorum ama bulamıyorum... Nedir ardında yatan neden... Ama şu saatten sonra bir şey öğrendim... Bir kadın seversem şayet o kadının da bir gün bu acıları yaşamaması için, yaşatmamak için, elimden geleni değil canımdan geleni yapacağım.... ikinize de ve özellikle ezgi sana çok teşekkür ederim... Rast gele bir şeyler ararken google da buldum seni.. belki bir dönüm noktası belki bir virgül ama her neyse güzel bir tesadüf oldu... Size diyeceğim son söz hakkınızda hayırlı olan ne ise o olsun dostlarım...

Turuncu Bir Dünya dedi ki...

teşekkürler... can bu ya yanıyor işte, can bu ya biri için canım dediğinde canını alıyor. o yüzden canım kelimesini kullanırken insanlar tuhaf bakarım yüzlerine oysa ağza sakız bir kelimedir canım...
bende elbet yakmışımdır birilerinin canını sonuçta şöyle bakıyorum birazda olaylara bir elma var ve bende benim gibi belki onlarca kadın da aynı elmanın peşindeyiz ademe vermek için...oysa elma bizim sonumuz olacak ve başlangıcımız. oysa elma hiç suçsuz ve günahsız..
benim canımı bir erkek yaktı dünyaya getiren babam.. bu yüzden hiç bir erkeğin beni mutlu etmesi veya anlaması veya sevmesi mümkün değil. bu yüzden yeryüzündeki bütün erkekler yalancı bu yüzden hepsi sahtekar... nasıl gerçek olabilir ki...
hayırlısı tabi en büyük masaldır bu büyüklerin küçüklere anlattığ yarın her şey güzel olacak ile başlayıp hayırlısı ile bitiyor, gökten üç elma düşüyor hepsini adem yiyor....